Washington, uzun süredir şekillendirmeye çalıştığı bölgesel düzenin yeni perdesini açmış görünüyor…
Ankara’nın da yakından tanıdığı isimlerden biri olan, ABD’nin eski Büyükelçisi ve Trump’ın özel Suriye temsilcisi Barrack, son dönemde adeta “bölge müfettişi” gibi çalışıyor…
Gittiği her ülkede stratejik mesajlar veriyor, diplomatik satır aralarına yeni dönemin ipuçlarını gizliyor…
Son olarak Bahreyn’in başkenti Manama’da düzenlenen Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsünde yaptığı açıklamalar dikkat çekiciydi…
Barrack, Türkiye ve İsrail savaşmayacak, aksine bölgesel iş birliği yapacak….diyerek, aslında Washington’un uzun vadeli planlarını açık etti…
Bu cümle öylesine söylenmiş bir diplomatik temenni değil…
Kripto mesaj gibiydi..
İran’a karşı inşa edilmekte olan yeni bölgesel cephenin ilk habercisi…
Görünen o ki Amerika, kendi ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda, yeni bir Ortadoğu düzeni kurma çabasında…
Bu düzenin temel hedeflerinden biri, İran’ı pasifize etmek ve onu bölgesel denklemin dışına itmek…
Bu süreçte de wABD, Türkiye ve İsrail ekseninde bir stratejik uyum hattı oluşturmaya çalışıyor…
Barrack’ın açıklamaları da bu çerçevenin bir yansıması.
Suriye’deki gelişmeler bu planın merkezinde yer alıyor.
Özellikle HTŞ ile SDG/YPG arasında kurulan temkinli diyaloglar…
İran karşıtı bir cephe inşa etmenin ilk adımı olarak görünüyor..
Washington yönetimi, Suriye’yi adeta laboratuvar olarak kullanıyor…
Beşşar Esad rejiminin yıkılması ile ortaya çıkan boşluk, ABD, Türkiye ve İsrail için yeni fırsat alanları doğurdu…
Bu yüzden Barrack, bölgedeki temaslarında yalnızca diplomatik değil, ekonomik ve güvenlik boyutlu stratejik mesajlar da veriyor…
Türkiye, İsrail, İran, Azerbaycan, Körfez ülkeleri, Irak, Lübnan, Ürdün ve Ermenistan gibi ülkeler, bu stratejik tasarımın merkezinde yer alıyor…
Kim dost olacak, kim kontrollü düşman rolü üstlenecek…
bunu da Washington, bölgesel konjonktüre göre belirleyecek gibi görünüyor…
Bu planın sahadaki yansımalarına bakıldığında tablo netleşiyor…
Azerbaycan–Ermenistan barışının sağlanması ve ardından Zengezur Koridoru’nun 99 yıllığına kiralanması…
Azerbaycan–İsrail iş birliğinin güçlendirilmesi…
Suriye’de HTŞ ile SDG arasında federatif bir yapı kurulması yönündeki girişimler…
hepsi aynı stratejik zincirin halkalarıdır…
ABD’nin yeni Ortadoğu da kuracağı düzenin modeli, Suriye merkezli federatif bir yapılanmaya dayanıyor..
Bu modelle Amerika, hem Kürt planında yeni bir aşama kaydetmeyi, hem de Suriye–İsrail normalleşmesi üzerinden Türkiye–İsrail iş birliğine zemin oluşturmayı hedefliyor…
Bu plan, kısa vadeli değil…
En az 50 yıllık bir stratejik kurgunun adım adım işletildiği görülüyor…
Tüm bu gelişmeler karşısında Ankara’nın yalnızca bölgedeki inşaat ve enerji ihalelerine değil, bu ihalelerin arkasında yatan bölgesel planlara da odaklanması gerekiyor…
Çünkü mesele artık sadece ekonomik fırsatların değerlendirildiği bir zaman dilimi değil…
jeopolitik kaderin yeniden yazıldığı bir zaman dilimi önümüzde duruyor…
Türkiye, kendi güvenlik mimarisini ve enerji politikasını bu yeni tabloya göre şekillendirmezse…
ABD’nin kurduğu oyunda taşeron konumuna düşme riskiyle karşı karşıya kalabilir…
Ancak unutulmamalıdır ki, bölgenin geleceği yalnızca Washington’un değil, Ankara’nın da kararlılığıyla belirlenecek…
Vesselam…
*Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.*