Dünya

Basına savaş açan başkan: Donald Trump

"Fake News" suçlamasıyla dünya gündemine oturan ABD Başkanı Donald Trump'ın ilk başkanlığı döneminden bu yana medyaya karşı tavrı hep tartışılageldi. Trump, konu başlığı fark etmeksizin her zaman ilk önce medyayı suçlama alışkanlığını ikinci başlanlık döneminde de sürdürmeye devam ediyor. Trump’ın söylemleri, medya ve demokrasi ilişkisini sorgulatan derin bir kırılmayı da beraberinde getiriyor.

ABD'de 2016 yılında başkanlık görevine seçilen Donald Trump, yalnızca siyasi rakipleriyle değil, medya kuruluşlarıyla da sürekli bir çatışma içinde oldu. Seçim kampanyası sürecinden itibaren kullandığı “yalan haber” (fake news) ifadesi, özellikle CNN, The New York Times ve The Washington Post gibi ana akım medya organlarını hedef aldı. Bu söylem zamanla sadece bir medya eleştirisi olmaktan çıktı; gazetecileri sistemli biçimde itibarsızlaştırma stratejisinin merkezine yerleşti.

“HALKIN DÜŞMANI” İFADESİ VE ETKİSİ

ABD Başkanı Trump'ın basın mensuplarını ve doğrudan medya şirketlerini 'Amerikan Halkının düşmanı' olarak nitelemesi büyük tartışmalar yaratmıştı. 2018 yılında yaptığı bir açıklamada “yalan haber yayan medya halkın gerçek düşmanıdır” ifadesini kullanması, yalnızca gazeteciler arasında değil, uluslararası basın özgürlüğü savunucuları arasında da ciddi endişeye yol açtı. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) ve Freedom House gibi kuruluşlar, bu açıklamaları basın özgürlüğüne doğrudan bir tehdit olarak değerlendirdi.

TRUMP’IN HEDEFİNDEKİ KURUMLAR VE GAZETECİLER

Donald Trump medya mensuplarına eleştirilerini yöneltirken isim ve kurum vermekten hiçbir zaman geri durmadı. Özellikle bazı isimleri adeta kara listeye alan Trump'ın hedef gösterme politikası ülke çapında çokça eleştirildi. Beyaz Saray’da düzenlenen basın toplantılarında bu isimlerle yaşanan tartışmalar, dünya kamuoyunda geniş yankı buldu. Donald Trump, gazetecileri isim isim ifşa etmekle yetinmeyip, basın kartlarının iptal edilmesi için bile girişimlerde bulunacağı tehdidini de sık sık dile getirdi.

SOSYAL MEDYADA GAZETECİLERİ ETİKETLEME STRATEJİSİ

Trump'ın konvansiyonel medyada emek veren gazeteciler dışında sosyal medya mecralarında da varlık göstermeye çalışan gazetecilere saldırmayı da ihmal etmedi. Binlerce takipçisine yaptığı paylaşımlarda bazı gazetecilerin isimlerini açıkça yazarak onları kamuoyu önünde zan altında bıraktı. Bu durum, kimi gazetecilerin ölüm tehditleri almasına neden oldu. Özellikle 2020 seçimleri sürecinde yaptığı “seçimi medya çaldı” açıklamaları, basına yönelik güvensizliği daha da körükledi.

ULUSLARARASI TEPKİLER VE KORUMA ÇAĞRILARI

Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Trump’ın gazetecilere yönelik söylemlerinin dünya genelinde otoriter liderlere örnek teşkil ettiğini belirtti. Trump'ın medya ile ilgili söylem ve eylemleri Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluş tarafından da tepki gördü. AB, Trump'ın medya saldırılarını demokrasiye zarar veriyor eleştirisinde bulunmaktan öteye gitmese de kamuoyunda sessiz kalınmasından iyidir yorumlarına de neden oldu. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi de basına yönelik tehdit dilinin evrensel insan haklarına aykırı olduğuna dikkat çekti.

TRUMP SONRASI DÖNEMDE MEDYA İLE HESAPLAŞMA DEVAM EDİYOR

Trump 2020 seçimlerini kaybetmesine rağmen medya ile olan çatışmalı ilişkisi sona ermedi. 2024 seçimleri için yeniden aday olan Trump, kampanya sürecinde yine medya kurumlarını hedef alan açıklamalarda bulundu. “Deep state” ve “medya komplosu” gibi ifadeler, kamuoyunda gazetecilere yönelik önyargıların daha da derinleşmesine neden oluyor.

BASINA YÖNELİK SİSTEMLİ BİR DİL Mİ, SİYASİ STRATEJİ Mİ?

Trump’ın medya ile kurduğu bu gergin ilişki, sadece iç politikaya değil, dünya genelinde basın özgürlüğünün algılanma biçimine de etki etti. Birçok uzman, bu söylemlerin yalnızca eleştiri değil, bilinçli bir strateji olduğunu belirtiyor. Donal Trump, ikinci başkanlık dönemiyle birlikte tarihin en sert medya düşmanı olarak kayıtlara geçmiş durumda.