Amerikan sağında hem siyasi hem de medya etkisiyle öne çıkan iki figür: Donald Trump ve Tucker Carlson. 2016’dan sonra yükselen bu ikili, özellikle Trump’ın başkanlığı döneminde ortak bir ses tonuyla kamuoyunu yönlendirdiler. Ancak bu ilişki, zaman içinde özel mesajlar, politik ayrışmalar ve kişisel gerilimlerle sarsıldı. Bugün geldiği nokta, sadece iki figürün ilişkisini değil, aynı zamanda “MAGA” hareketinin iç çelişkilerini de yansıtıyor.
Sıcak Başlangıç: Karşılıklı Destek Dönemi
Trump ve Carlson ilişkisi ilk olarak ortak düşmanlara karşı kurulan medya-siyaset işbirliğiyle dikkat çekti. Tucker Carlson, 2020 seçim süreci boyunca Trump’ın politikalarını medya üzerinden güçlü şekilde savundu. Trump da Carlson’ın Fox News’teki programlarını sıkça övdü; onu “zeki, açık sözlü ve vatansever” biri olarak tanımladı. Carlson, Trump’ın göç, ekonomi ve medya karşıtı duruşunu ekranlara taşıyarak tabanı konsolide eden en güçlü seslerden biri haline geldi.
Beklenmedik Çatlak: Özel Mesajlardaki Sert Sözler
Ancak bu ilişkide ilk büyük sarsıntı, 2021 yılında açılan Dominion seçim davası sırasında kamuoyuna sızan mesajlarla yaşandı. Tucker Carlson, 4 Ocak 2021 tarihli bir özel yazışmasında Trump hakkında şunları yazmıştı:
“Ondan tutkulu bir şekilde nefret ediyorum. Gerçekten, yeter artık.”
Ayrıca Trump’ın başkanlığını “felaket” olarak nitelendirdiği başka mesajlar da ortaya çıktı. Bu mesajlar, kamuoyundaki Carlson imajıyla büyük çelişki yaratırken, Trump cephesi için de bir hayal kırıklığı anlamına geliyordu.
Barışma ve Ortak Çıkarlar
İlginç bir şekilde, iki taraf da bu gerilimi kısa sürede yumuşatmayı tercih etti. Fox News’ten ayrılan Carlson’a Trump’tan gelen destek, “Çok şaşırdım, çok iyi bir adamdı” sözleriyle kendini gösterdi. 2023’te Carlson, Trump’la özel bir röportaj gerçekleştirdi ve bu içerik hem sosyal medyada hem de sağ çevrelerde büyük yankı uyandırdı. Röportaj, ikilinin yeniden yakınlaştığına dair bir sinyaldi.
Yeni Çatlak: İran Politikası ve "America First" Ayrışması
2025 yılına gelindiğinde ise Trump ile Carlson arasında bir başka fikir ayrılığı gündeme oturdu: ABD’nin İran’a karşı izlemesi gereken politika. Carlson, İsrail–İran çatışmasında Amerikan müdahalesine sert şekilde karşı çıktı; “neocon” yaklaşımın ABD’yi bitmek bilmeyen savaşlara sürüklediğini savundu. Trump ise İran’ın nükleer tehdidine karşı sert önlemler alınması gerektiğini söyleyerek, Carlson’a dolaylı göndermelerde bulundu ve onu alaycı bir şekilde “kooky Carlson” olarak nitelendirdi.
Bu çatışma, sadece ikili arasında değil, Trump’ın etrafındaki muhafazakâr çevrelerde de yankı buldu. Bazı MAGA destekçileri Carlson’ın izolasyonist ve barış yanlısı duruşunu benimserken, bazıları Trump’ın “güç yoluyla caydırıcılık” politikasını savunmaya devam etti.
İlişkinin Güncel Durumu
Bugün itibarıyla Trump ve Carlson arasında doğrudan bir düşmanlık olmasa da, politik ve ideolojik çizgiler belirgin şekilde ayrışmış durumda. Ortak menfaatler, kamuoyu etkisi ve medyada görünürlük açısından zaman zaman aynı safta yer alsalar da, her iki figürün de kendi siyasi hedefleri ve takipçileri olduğu açık.
Carlson, medya gücünü bağımsızlaştırarak daha eleştirel ve ideolojik bir çizgiye yönelmişken; Trump ise 2024 seçimleri sonrası yeniden sahaya dönmenin stratejisini kuruyor.
Sonuç: Siyasi Medya Ortaklıklarında Çıkar Dengesi
Trump ve Tucker Carlson ilişkisi, modern Amerikan sağının nasıl şekillendiğini anlamak için önemli bir örnek sunuyor. Medya-siyaset işbirliklerinin samimiyet kadar stratejiye dayandığı; ittifakların kalıcı değil, çoğu zaman geçici çıkar dengelerine bağlı olduğu bu örnekte açıkça görülüyor.