KÖŞE YAZISI | Hazırlayan: Harun ŞAHİN
Eylül 2025… Çin’in kadim başkentlerinden biri olan Xi’an, sadece tarihi İpek Yolu’nun başlangıç noktası değil; aynı zamanda bu yıl modern diplomasinin, stratejik işbirliğinin ve yeni dünya düzeni tartışmalarının da merkeziydi. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), bu yılki zirvesini Çin’in ev sahipliğinde gerçekleştirdi. Ancak dikkat çeken asıl unsur, toplantı salonlarında alınan kararlardan çok, salonların dışında atılan diplomatik adımlardı. Ve bu adımların en sessiz ama en dikkat çekici olanı Türkiye’den geldi.
ŞİÖ: Batı’ya Alternatif Bir Güç Merkezi mi?
1996’da “Şanghay Beşlisi” olarak kurulan bu yapı, zaman içinde yalnızca bir güvenlik işbirliği platformu olmaktan çıkarak, çok taraflı ekonomik ve politik bir işbirliği ağına dönüştü. Çin, Rusya, Hindistan, Pakistan, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, İran ve daha niceleri... Batı hegemonyasına karşı alternatif bir jeopolitik duruş inşa edilmeye çalışılıyor. Ve bu platform, her yıl biraz daha ciddiyet kazanıyor.
Zirvede öne çıkan ana başlıklar arasında enerji güvenliği, ticaret yollarının çeşitlendirilmesi, dijital altyapı işbirliği, ve tabii ki Orta Asya’da güvenlik meseleleri vardı. Ancak satır aralarını okuduğumuzda, daha büyük bir fotoğraf ortaya çıkıyor: Yeni bir çok kutuplu dünya düzeni sahneye çıkıyor.
Türkiye Ne Yapıyor? Ne Yapmıyor?
Türkiye’nin ŞİÖ ile olan ilişkisi uzun süredir "gözlemci ülke" statüsünde ilerliyor. Ancak bu yıl, Cumhurbaşkanı'mızın zirveye katılımı ve temaslarında ortaya koyduğu söylem oldukça dikkat çekiciydi: Ne tam bir yakınlaşma, ne de mesafeli bir duruş. Ankara, bu yıl “denge” politikasını bir adım öteye taşıdı.
Türkiye’nin ŞİÖ’ye yaklaşımı birkaç temel kaygı üzerinden şekilleniyor:
Avrasya dengesi, batı ile yaşanan stratejik gerilimler, Türkiye’yi alternatif işbirliklerine açık hale getiriyor. ŞİÖ, bu anlamda kaçırılmayacak bir platform.
Türk dünyasıyla entegrasyon, Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri ile ilişkiler, hem kültürel hem ekonomik bağlamda derinleşiyor. ŞİÖ, bu temaslar için bir köprü işlevi görüyor.
Enerji ve ulaştırma, Türkiye doğu-batı eksenli enerji hatlarının ve ticaret yollarının kavşak noktasında. ŞİÖ ile bu konuda geliştirilecek projeler, ülkenin jeostratejik önemini daha da artırabilir.
Ancak Ankara, bu yakınlaşmayı NATO üyeliğiyle çatışmayacak bir çerçevede tutma konusunda da oldukça dikkatli. Yani bir yandan ŞİÖ ile işbirliği masasında oturulurken, diğer yandan Batı ile iplerin tamamen kopmasına izin verilmiyor.
Sessiz Diplomasi, Derin Strateji
Zirvede Türkiye’nin öne çıkardığı konular arasında "bölgesel istikrar", "terörle ortak mücadele" ve "ekonomik entegrasyon" gibi klasik başlıklar vardı. Ancak dikkat çeken bir diğer detay da şu oldu: Türkiye, ŞİÖ’nün ekonomik boyutunu daha fazla öne çıkarmaya başladı. Bu, aslında politik birlikteliği değil, ekonomik çıkarları önceleyen bir yaklaşım. Pragmatik ama etkili.
Ayrıca, Çin ile artan ikili ticaret hacmi, Orta Asya’da yatırım projeleri ve enerji konularındaki işbirlikleri de, bu yeni dönemin işaret fişekleri olarak değerlendirilmeli.
Yeni Bir Yön mü, Yeni Bir Duruş mu?
Türkiye'nin ŞİÖ'deki rolü şu soruyu akıllara getiriyor: Ankara yeni bir yön mü arıyor, yoksa çok kutuplu dünyada kendine özgü bir duruş mu inşa ediyor?
Bana kalırsa, Türkiye artık ne sadece Batılı ne de tam anlamıyla Doğulu bir aktör. Türkiye, kendi merkezli bir dış politika inşa ediyor. Bu politika; kriz anlarında bağımsız hareket edebilen, çok taraflı diplomasi yürüten ve kendi bölgesel vizyonunu şekillendiren bir yapıya dönüşüyor.
Bu da ŞİÖ gibi platformlarla kurulan ilişkileri daha anlamlı kılıyor. Çünkü mesele sadece jeopolitik tercihler değil, aynı zamanda uluslararası alanda söz sahibi olma iddiası...
Türkiye, kendi oyununu kendi kuruyor.
Eylül 2025’te Çin’de toplanan Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi, dünyanın doğusunda yeni bir denge arayışının devam ettiğini bir kez daha gösterdi. Türkiye ise bu denklemde artık sadece izleyen değil, gerektiğinde yön veren, gerektiğinde frenleyen ama her daim kendi çıkarlarını önceleyen bir aktör.
Belli ki önümüzdeki yıllarda "Doğu ile yakınlaşma mı, Batı ile entegrasyon mu?" sorusu yerini şu cümleye bırakacak:
"Türkiye, kendi oyununu kendi kuruyor."
Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı Verileri, BM Raporları, Uluslararası Ajans Analizleri