Eski Erciyes Anadolu Holding CEO'su Doç. Dr. Alpaslan Baki Ertekin, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımlarda AK Parti'nin geleceği ve liderlik tartışmalarına dair değerlendirmelerde bulundu. Bir holding patronunun yönetimi çocuğuna devretmesi ile siyasi liderlik devri arasında paralellik kuran Ertekin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi mirasını Bilal Erdoğan'a bırakmasının doğal bir hak olduğunu savundu. Ertekin, gelen tepkiler üzerine yaptığı açıklamada ise bu görüşlerin tamamen şahsi olduğunu ve bir temenni değil, perspektif paylaşımı olduğunu belirtti.
GÖRÜŞLERİM ŞAHSIMI BAĞLAR AK PARTİ'Yİ DEĞİL
Erciyes Anadolu Holding'deki görevinden ayrıldığını ve paylaşımlarının kurumsal bir nitelik taşımadığını belirten Ertekin, konuya ilişkin şu açıklamayı yaptı:
"Bellona CEO’su değil Bellona dahil 35 şirketi 7,5 yıl yönetmiş Erciyes Anadolu Holding CEO’su idim. 8 ay önce emekli olup görevimi bıraktım. Ak Parti’de Tayyip Erdoğan’dan sonra Bilal Erdoğan olmaz diyen bir paylaşıma aşağıya aldığınız soruyu sordum ve aynı zamanda bir akademisyen olduğum için doğru/yanlış bu soruya cevap veren bir analiz yaptım. Yani sadece soruyu sormadım, cevabını da verdim. Keşke soruyla beraber cevabımı da paylaşsaydınız. Bu vesileyle o paylaşımıma gelen tepkiler, destekler, yorumlar için ilk ve son kez bir açıklama yapmak istiyorum. Sosyal medya mecralarında, geçmişte Cumhuriyet Halk Partisi ve İYİ Partiyi ilgilendiren ve kamoyunda tartışılan konular hakkında da fikirlerimi beyan etmiştim. Dün de AK Parti’nin geleceğine dair yapılmış olan bir yorum üzerine tamamen kişisel ve özgür şekilde fikir beyanında bulundum. Bu görüşüm, çok takipçili bir hesap tarafından paylaşılınca yoğun ve çeşitli tepkilerle karşılaştı. Normal şartlar altında, sosyal medyada paylaştığım içeriklerin altına gelen yorumlarla ilgili cevap vermemeyi tercih ederim. Çünkü ben nasıl kendi fikrimi ifade etme hakkına sahipsem, beğenmesem bile başkalarının da kendi düşüncelerini aynı özgürlükle dile getirme hakkına inanan biriyim. Ancak, oluşan bu yoğun tartışma ortamında, görüşlerimin doğru anlaşılması adına üç temel noktanın altını net bir şekilde çizmek zaruri hale gelmiştir."
ŞAHSİ MENFAAT SAĞLAMA NOKTASINDAN ÇOK UZAKTIR
Bilal Erdoğan ile olan ilişkisine ve AK Parti'nin kurumsal kimliğine değinen Ertekin, açıklamalarına şöyle devam etti:
"1. Görüşlerim şahsımı bağlar, AK Parti'yi değil: Paylaştığım görüşler, partinin resmi bir duruşunu, eğilimini veya beklentisini yansıtmaz. Bunlar, tamamen bir vatandaş olarak yaptığım şahsi değerlendirmelerdir ve yalnızca beni bağlar. AK Parti'nin kurumsal kimliği adına yapılmış yorumlar olarak algılamak ve yorum yapmak yanlıştır. 2. Şahsi İlişkilerim ve 'Bilal Erdoğan’a Güzelleme' iddiaları: Sayın Bilal Erdoğan'ı tanırım, cep telefonumda numarası kayıtlıdır ve gerektiğinde kendisiyle görüşürüm. Kendisi de beni çok iyi tanır. Bu bağlamda, ona sosyal medya üzerinden 'güzelleme' yapmaya, ilgi çekmeye veya kendime bir alan açmaya ihtiyacım yoktur. İlişkimiz şeffaf ve kişiseldir. Yorumlarımın ardında şahsi bir çıkar veya beklenti aramak yersizdir. Bilal bey ile olan dostluk hukukumuz şahsi menfaat sağlama noktasından çok uzaktır."
CUMHURBAŞKANI İŞARET EDERSE BİLAL ERDOĞAN OLABİLİR VE OLMALIDIR
Ertekin, liderlik tartışmalarına dair bakış açısını ise şu ifadelerle detaylandırdı:
"3. Liderlik Arayışı ve İradenin Sahibi: Ben, AK Parti’de bir lider arayışı olduğunu ve bu arayış için en uygun adayın Bilal Erdoğan olduğunu söylemedim. Aksine, AK Parti’nin görevde olan bir lideri vardır ve hali hazırda bir lider arayışı içinde olmadığını düşünüyorum. Benim dile getirdiğim tek şey şudur: Eğer mevcut lider, yani Sayın Cumhurbaşkanı, bir gün kendi iradesiyle ve takdiriyle Bilal Erdoğan'ı yerine aday olarak göstermek isterse, benim kişisel bakış açıma göre bu durumda bir sorun yoktur. Bu demektir ki; benim paylaştığım görüşün gerçeğe dönüşebilmesi için öncelikle ve kesinlikle Sayın Cumhurbaşkanı’nın iradesiyle Bilal Erdoğan'ı bu pozisyon için seçmesi ve işaret etmesi gerekmektedir. Bütün siyasi ve kurumsal irade Sayın Cumhurbaşkanı’ndadır. Benim fikir beyanım bir temenni değil, bir perspektif paylaşımıdır. Ak Parti’de sayın cumhurbaşkanından sonra Bilal Erdoğan olmaz diyen bir görüşe karşı 'olabilir ve olmalıdır' diyen bir perspektif sunumudur. Umarım bu açıklamalar, iyi niyetle yaptığım fikir beyanının bağlamının doğru anlaşılmasına yardımcı olur ve yorumların, kişisel çıkar çatışmalarından veya yanlış anlamalardan arınarak daha yapıcı bir zeminde ilerlemesini sağlar."
HOLDİNG PATRONU VİZYONU KANINDAN GELEN BİRİNE DEVREDER
Ertekin, bir diğer paylaşımında ise holding yönetimi ile siyasi parti liderliğini kıyaslayarak şu analizi yaptı:
"Türkiye'de, bir holdingin kurucusu olan sermaye sahibinin yönetim bayrağını kendi çocuğuna devretmesi, toplumsal ve ekonomik düzlemde büyük ölçüde doğal karşılanan bir durumdur. Bu, sadece bir malvarlığı devri değil; aynı zamanda bir vizyonun, iş kültürünün ve yıllar içinde biriktirilmiş rekabet avantajının aile içinde kalmasının teminatı olarak görülür. Holding patronu, kendi entelektüel ve ticari birikimiyle yarattığı bu ekonomik yapının, profesyonel bir yöneticiden ziyade, kendi kanından gelen ve bu vizyonu özümsemiş bir varis tarafından sürdürülmesini isteme hakkına sahiptir. Zira bu yapı, sonuçta onun özel sermayesi ve emeğiyle vücut bulmuştur. Bu bağlamda, siyaset sahnesindeki büyük bir liderin durumunu ele almak, şaşırtıcı ama yerinde paralellikler sunar. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) lideri Recep Tayyip Erdoğan örneği, kurumsallaşmış bir yapıdan çok, liderin karizması, siyasi dehası ve tarihsel momentumu en iyi şekilde kullanma yeteneği üzerine inşa edilmiş bir başarı öyküsüdür. Partinin, bir fikir kulübünün veya kurumsal bir hiyerarşinin ürünü olmaktan ziyade, bizzat liderin siyasi birikimi, entelektüel derinliği ve stratejik hamleleriyle iktidara taşındığı yaygın bir kabuldür."
NEDEN HOLDİNGİ AİLEDEN BİRİNE BIRAKMAK NORMAL SİYASET ANORMAL KARŞILANIYOR
Siyasi sermaye kavramına değinen Ertekin, holding örneği üzerinden karşılaştırmasını şu sözlerle sürdürdü:
"Siyasi Sermaye ve Bırakılmak İstenen Miras Holding örneğinde söz konusu olan maddi sermaye, ticari bilgi birikimi ve marka değeri ise, siyasi liderin durumunda bunun karşılığı **'Siyasi Sermaye'**dir. Bu siyasi sermaye; • Tarihsel Misyon İnancı: Liderin uzun yıllar boyunca savunduğu, mücadele ettiği ve kitleleri peşinden sürüklediği ideolojik ve vizyoner duruş. • Organizasyonel Hafıza: Liderin kurduğu teşkilatın, iletişim ağının ve siyaset yapma biçiminin benzersiz kodu ve tecrübesi. • Kişisel Otorite ve Karizma: Liderin, parti içindeki ve toplum nezdindeki tartışmasız kabulü ve oy getirme gücü. AK Parti, bu siyasi sermayenin en somut örneğidir. Liderin emeği, çabası ve risk alma kapasitesi, partiyi iktidarda tutan ana enerjidir. Dolayısıyla, bu denli kişisel bir çabayla inşa edilmiş bir siyasi yapının, liderin çekilmesiyle birlikte dağılma riskini taşıması ve bir 'kurumsallaşma' eksikliği olarak eleştirilmesi, aslında bu yapının benzersizliğinin bir göstergesidir. 'Ben AK Parti’li değilim Recep Tayyip Erdoğan’ı destekliyorum' ya da 'Ak Partili değilim Reis’çiyim' diyenlerin oranı AK Partiye oy verenlerin neredeyse %90’ı iken neden holdingi aileden birine bırakmak normal, siyaset anormal karşılanıyor?"
BU SİYASİ MİRASIN BİR AİLENİN ELİNDE DEVAM ETMESİ TÜRKİYE SİYASETİNİN GERÇEĞİDİR
Ertekin, sözlerini mülkiyet kavramı ve siyasi mirasın korunması gerekliliği üzerinden tamamlayarak şu ifadeleri kullandı:
"Temel ayrım, mülkiyet kavramında yatar. Holding bir özel mülk iken, siyasi bir parti bir kamu hizmeti aracıdır ve ulusal egemenliğin temsilcilerinden biridir. Ancak Türkiye gibi siyasi kurumsallaşmanın sık sık darbeler, müdahaleler ve parti kapatmalarla kesintiye uğradığı bir ülkede, güçlü liderlerin partileri bir nevi 'siyasi holding' gibi işlev görebilir. Bu 'holdingler,' kurucu liderin vizyonunu ve gücünü koruma refleksini göstererek, siyasi istikrarı sürdürme gayretindedir. Liderin, kendi oğlu veya yakın çevresinden birine koltuğu bırakma arayışı, bu siyasi sermayenin çarçur edilmesini önleme güdüsüyle açıklanabilir. Lider, kendi kurduğu ve büyüttüğü 'siyasi markanın' ve 'iktidar birikiminin' ehil olmayan, vizyonsuz veya parti kültüründen bihaber bir 'profesyonel yönetici' (yani dışarıdan gelen bir siyasetçi) tarafından ziyan edilmesini istemez. Sonuç olarak, Holding patronunun kendi malvarlığını ve vizyonunu oğluna devretmesi ne kadar doğalsa, büyük bir siyasi liderin de yıllarca verdiği mücadele ve entelektüel birikimle inşa ettiği iktidar yapısının, aynı vizyonu sürdürecek ve koruyacak kendi kanından birine emanet edilmesini istemesi, Türkiye'nin kişisel siyasete dayalı yapısı içinde şaşırtıcı olmaktan uzaktır. Bu liderin mirasına sahip çıkma gayretidir. Bu güçlü, kişisel siyasi mirasın, bir ailenin elinde devam etmesi, Türkiye siyasetinin kendine has 'olağanüstü' gerçeğidir. Yani Emre bey eğer sayın cumhurbaşkanımız uygun bulur ve işaret ederse Bilal Erdoğan kendisinden sonra AK Partinin başına geçebilir ve geçmelidir."





