Garip ama gerçek…
Kurtuluş Savaşı’nın ardından Cumhuriyet ilan edildiğinde, ülkede her şey baştan aşağı değişti… yenilendi…
Siyasetten eğitime, ekonomiden, sanata, spordan üretime, sanayiden tarıma kadar her alanda adeta bir seferberlik ilan edildi…
Çalışkanlık teşvik ediliyor, üretim ve tarım ekonomisi esas alınıyordu…
O dönemde eldeki imkânlarla en iyisi yapılmaya çalışılıyordu…
ve sonuçta 1929 Dünya Buhranı bile Türkiye’yi yıkamadı…
Çünkü Atatürk dönemi, üretim, planlama ve millî kalkınma temelleri üzerine kurulmuştu…
Ne yazık ki Atatürk’ün vefatının ardından bu ilke ve hedeflerden adım adım uzaklaşıldı…
Cumhuriyet devriminin değerleri birer birer aşındı.
NATO’ya girişimiz…
Küçük Amerika olma hayalleri…Bağımsızlıkçı anlayışın yerini dışa bağımlı politikalara bıraktı...
Özellikle 12 Eylül 1980 sonrasında serbest piyasa ekonomisi tam anlamıyla ülkeye hâkim oldu…
Bu süreç ister istemez kendi insan tipini de yarattı..
Köşe dönmeci, vurguncu, çıkarcı, üçkağıtla zengin olma peşinde koşan, yalnızca kendi menfaatini düşünen bencil tip insanlar…
Bu yeni insan tipleri zamanla siyasete de sirayet etti…
Artık yalnızca kendi ve kendi grubunun çıkarını düşünen siyasetçiler ortaya çıktı…
Gelinen noktada durum ise;
işsizlik, yoksulluk ve geçim sıkıntısı her geçen gün büyüdü…
Kamu kaynakları, ihalelerden alınan paralar, paylaşılan komisyonlar…
Bir kısmı parti kasalarına, bir kısmı ceblerine…
Bu tablo o kadar normalleşti ki artık kimse şaşırmıyor…
Başka bir deyişle; tencere dibin kara, seninki benden kara, sözü, adeta siyasetin mottosu oldu…
Aynı zamanda belediyeler de siyasi partilerin finans kaynağına dönüştü…
Belediye olanaklarıyla siyaset yapılır, delegeler parayla satın alınır hale geldi…
Ortaya çıkan rezaletler saymakla bitmiyor…
Bugün CHP konuşuluyor, ama diğer partilerin durumu da ondan farklı değil; biraz inceleme ve tarafsız bir gözle bakıldığında belki de daha kötü…
Borsada yapılan vurgunları saymıyorum bile…
içeriden bilgiyle servetlerine servet katanlar, küçük yatırımcıyı keriz silkelemesiyle batıran manipülatörler…
Üretmeden kazanma hırsı, ülkeyi kumar masasına çevirdi.
Bir gecede milyonlar kaybedildi…
2 milyon küçük yatırımcı piyasadan silindi…
Kamu ihalelerinde ise tablo yine karanlık…
Çoğu ihalenin sonucu önceden belli…
İhale yasası, ihalelere uydurulacak şekilde sürekli değiştiriliyor…
Eskiden Karadeniz Otoyolu ihalesi cetvelle bölüştürülmüştü…
Bugün farkı sadece yöntemlerin modernleşmesi…
Kirlilik yalnızca siyaset ve ekonomiyle sınırlı değil.
Ne yazık ki…
Futbolun da hali ortada.
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun açıklaması adeta şok etkisi yarattı..
Ne dedi…
Profesyonel liglerde görev alan 571 hakemden 371’inin bahis hesabı var, 152’si aktif şekilde bahis oynuyor. Dedi…
Aralarında 18 bin 227 kez bahis oynayan hakemler bile var..
Üstelik kim bilir, belki kendi yönettikleri maçlara da bahis yaptılar…
Sadece hakemler mi?
İddialara göre futbolcular, yöneticiler, menajerler de işin içinde ne yazık ki …
Siyasette hile, ekonomide yolsuzluk, sporda bahis…
Toplumun her alanına sirayet etmiş bir kirlenme ile karşı karşıyayız maalesef…
Peki bu tablo karşısında ne yapılmalı?
Cevap aslında çok açık:
Cumhuriyetin kuruluş felsefesine geri dönmek…
Üretimi, adaleti, liyakati ve çalışkanlığı yeniden merkezine alan bir sistem inşa etmek…
aksi takdirde hiçbir alanda kalıcı çözüm sağlanamaz.
Bugün, 102 yaşına giren Cumhuriyetimizin bize öğrettiği en büyük ders şudur…
Kurtuluş da kalkınma da ancak Atatürk’ün gösterdiği aydınlık yolda mümkündür….
Vesselam…