Gazze: Ruhumuzun Kanayan Yarası

KÖŞE YAZISI | Hazırlayan: Harun ŞAHİN

Kalemi elime her alışımda yüreğimde tarifsiz bir sızı beliriyor. Cümleler boğazıma diziliyor, kelimeler utançla susuyor. “Gazze” demeye niyetlendiğim anda, gözümün önüne aç kalan çocuklar, yıkılmış evler, annesiz kalan bebekler, babasını kucaklayamadan büyüyen çocuklar geliyor. Gördüğüm, duyduğum, hissettiğim her şey kalemimi elimden düşürüyor. Yazamadım… Aylarca yazamadım. Çünkü bazı acılar sadece yaşanır, anlatılamaz.

Ama artık susmanın vicdanı da kanattığını gördüm. Belki birkaç satırla yüreklere ulaşırım umuduyla, kalemimi bir kez daha elime alıyorum. Bu yazı, sadece bir köşe yazısı değil; bu, vicdanlarımızın sessiz çığlığıdır.

Gazze, bir coğrafyadan ibaret değil...

Gazze, yeryüzünün tam ortasında unutulmuş bir vicdanın adıdır. Orada insanlar nefes almıyor, hayatta kalıyor. Geceleri bombalarla aydınlanan bir şehirde, çocuklar ninniyle değil, siren sesleriyle uyuyor. Annelik orada yarım kalıyor, babalık güçsüzleşiyor. Aşk bile sessiz orada, çünkü sevdiğini uğurlamak her an mümkün.

Her gün bir ev yıkılıyor, bir umut sönüyor, bir hayat son buluyor. Ve bizler... Ekranlardan izliyoruz. Sosyal medyada paylaşıyoruz. Üzülüyoruz, sinirleniyoruz, belki ağlıyoruz… ama sonra hayatımıza devam ediyoruz. Oysa Gazze’de hayat hiç normale dönmüyor.

Dünyanın gözü önünde işlenen bir utançtır Gazze

Bebeklerin cansız bedeni taşınıyor kucaklarda… Ve o taşınan sadece bir bebek değil, insanlığın onurudur. Her sessizlik, bu suça ortaklık demektir. Her göz yummak, bir bombaya düğmeye basmak gibidir.

Gazze’nin acısı sadece Filistinlilerin değil, bizim de acımız. Çünkü bu bir etnik mesele değil, bu bir insanlık sınavı. Ve ne yazık ki biz bu sınavdan yıllardır kalıyoruz.

Artık yeter…

Yeter demeliyiz. Sadece gözyaşımızla değil, sesimizle, kalemimizle, dualarımızla ve direnişimizle. Unutmamakla, unutturmamakla… Çünkü bir çocuğun açlıktan ölmesi kader değil, bir toplumun ihmali; bir annenin çocuğunun cesedini kucaklaması doğal değil, bir insanlığın çöküşüdür.

Gazze’de çocuklar ağlarken, bizim gülüşlerimiz eksik olmalı…

Şimdi kendimize şu soruyu sormalıyız: Gazze’de bir çocuk açken ben tok olabilir miyim? Bombaların altında yaşayan bir anne varken ben huzurla uyuyabilir miyim?

Bu yazı, Gazze’ye değil, bize yazıldı. Vicdanımıza yazıldı. Her satırı bir gözyaşı, her kelimesi bir çığlık...

Son söz değil bu; son uyanış olsun…

Gazze, yalnız değil. O toprağın üzerinde dökülen her damla kan, bizim damarlarımızda dolaşmalı. O bebeklerin ağlaması, bizim kalbimizi sızlatmalı. Bu acı, bizim acımız. Bu yara, bizim yaramız.

Çünkü Gazze, ruhumuzun kanayan yarasıdır…

Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı Verileri, BM Raporları, Uluslararası Ajans Analizleri