Gündem

Genç kadının tip 1 diyabetle yaşam mücadelesi: 'Diyabet hayatımı matematik ile yaşamayı öğretti...'

Dünya Diyabet Günü kapsamında yaşadıklarını anlatan 27 yaşındaki tip 1 diyabet hastası Gökçe Berfin Eneç, komayla gelen tanı sonrası hayatını karbonhidrat sayımı ve insülin tedavisiyle sürdürürken, insülin pompası ve sensör desteğinin yetişkin hastalar için de yaygınlaştırılmasını ve okullarda kronik hastalık farkındalığı eğitimlerinin verilmesini istiyor.

Üniversite son sınıfta, 21 yaşlarında olan Gökçe Berfin Eneç, yoğun sınav ve proje döneminde yaşadığı mide bulantısı, baş ağrısı, halsizlik, hızlı kilo kaybı ve bitmeyen susuzluk şikayetlerini soğuk algınlığı ya da sınav stresine bağladı; günlerce nane limon ve dinlenmeyle ayakta kalmaya çalışırken Ankara’da bir gün arkadaşıyla gittiği bir restoranda fenalaşıp lavaboda yediği her şeyi kusmasının ardından eve zor döndü.

Kısa süre sonra evde bayılarak komaya girdi ve acile kaldırıldığında yapılan tetkikler sonucunda diyabetik ketoasidoz tablosu ile tip 1 diyabet tanısı aldı; bugün 27 yaşında olan Eneç, yaşamını insülin tedavisi, karbonhidrat sayımı, sürekli kan şekeri takibi ve psikolojik denge arayışıyla sürdürürken, başta insülin pompası ve sensör olmak üzere tıbbi cihazlara erişimin yetişkin hastalar için de yaygınlaştırılmasını ve okullarda kronik hastalıklar konusunda farkındalık eğitimleri verilmesini istiyor.

KOMAYA GİDEN SÜREÇTE BELİRTİLERİ ANLATTI

Gökçe Berfin Eneç, tip 1 diyabet tanısı almadan önce yaklaşık bir–iki haftalık süreçte her gün mide bulantısı, baş ağrısı, halsizlik, uyku hali, gece artan susuzluk ve sık idrara çıkma şikayetleri yaşadığını, kış ortasında olmasından dolayı durumu “üşütme” ya da “mideyi bozma” olarak değerlendirdiğini anlattı.

Sınav ve proje yoğunluğu nedeniyle doktora gitmeyi ertelediğini, günde 4–5 litreye kadar su içmesine rağmen susuzluk hissinin devam ettiğini, yediği ve içtiği her şeyi kısa sürede kustuğunu ifade etti. Bir ay gibi kısa bir sürede yaklaşık 10 kiloya yakın kilo kaybı yaşadığını, merdiven çıkarken ya da birkaç adım attığında bile nefes nefese kaldığını, günlük yaşam kalitesinin belirgin şekilde düştüğünü söyledi.

KETOASİDOZ TANISIYLA YOĞUN BAKIM SÜRECİ YAŞADI

Eneç, Ankara’da bir gün arkadaşlarıyla girdiği restoranda yemek sonrası fenalaşarak lavaboda yediklerini kustuğunu, ciddi halsizlik ve baygınlık hissi yaşadığını aktardı. Eve döndükten sonra da hiçbir şey yiyemediğini, annesinin ikram ettiği yiyecekleri de kusmaya devam ettiğini, kısa süre sonra evde tuvalette baygın halde bulunduğunu belirtti.

Ailesi tarafından acil servise götürülen Eneç’in burada yapılan tetkiklerinde kan şekerinin kritik seviyede yüksek olduğu, vücudunda insülin üretilmediği için şekerin düşmediği ve kanda keton birikimiyle diyabetik ketoasidoz tablosunun geliştiği saptandı. Eneç, bir ay boyunca yoğun bakımda komada takip edildiğini, bu süreçte ağızdan hiçbir besin ve sıvı alamadığını, yalnızca serum ve insülin tedavisiyle desteklendiğini, yoğun bakım sonrası servise alındığında ise karbonhidrat ve şekerden arındırılmış sıkı bir diyet programıyla yaklaşık 15 gün daha hastanede kaldığını belirtti.

HASTALIĞI KABULLENEMEYİNCE İKİNCİ KEZ KOMAYA GİRDİ

Gökçe Berfin Eneç, tanı sonrası “balayı dönemi” olarak adlandırılan ve kan şekerinin bir süre nispeten normal seyrettiği evreyi yaşadığını, bu dönemde kendisini sağlıklı hissettiği için hastalığı yeterince ciddiye almadığını ifade etti.

Vücudun insülin tedavisine uyum sağlamasıyla kan şekeri değerlerinin bir süre düzenli seyrettiğini, bunun da hastalık yokmuş gibi bir algı yarattığını söyledi. Bu süreçte beslenmesini, insülin dozlarını ve günlük rutinini hekimlerin önerdiği şekilde sürdürmediğini, tip 1 diyabetin geçici değil ömür boyu süren bir durum olduğunu kabullenmekte zorlandığını anlattı.

Eneç, tanı aldıktan yaklaşık iki yıl sonra yeniden kontrolsüz kan şekeri yüksekliği ve keton artışıyla ikinci kez komaya girdiğini, bu olayın ardından hastalığı yönetmenin zorunlu olduğunu, düzenli tedavi ve takip olmadan ciddi risklerle karşılaşılabileceğini gördüğünü belirtti.

TİP 1 VE TİP 2 DİYABET ARASINDAKİ FARKLAR

Eneç, toplumda “çok şeker ve tatlı yemenin şeker hastalığına yol açtığı” yönünde yaygın bir algı bulunduğunu, bunun özellikle tip 1 diyabet için gerçeği yansıtmadığını söyledi.

Tip 1 diyabetin, pankreasın insülin üretiminin çok azalması ya da tamamen durmasıyla ortaya çıkan bir tablo olduğunu, genetik faktörlerin yanı sıra stres, ağır üzüntü ve yaşam kalitesinin ani bozulmasının da etkili olabildiğini aktardı.

Tip 2 diyabette ise genetik yatkınlığın daha belirgin olduğunu, çoğunlukla orta yaş ve sonrasında ortaya çıktığını, pankreasın insülin üretebildiğini ancak miktarın vücudun ihtiyacını karşılamaya yetmediğini ifade etti. Tip 2 diyabette ilaç, hap tedavisi, beslenme düzeni ve egzersizle kan şekerinin kontrol altına alınabildiğini, bazı hastalarda kilo kontrolü ve yaşam tarzı değişikliğiyle ilaç ihtiyacının azaldığını ya da ortadan kalkabildiğini; tip 1 diyabette ise insülin üretimi kalıcı olarak yetersiz olduğu için ömür boyu insülin tedavisinin zorunlu olduğunu vurguladı.

GÜNLÜK MATEMATİKSEL RUTİNİ

Gökçe Berfin Eneç, tip 1 diyabetle yaşamda en önemli adımlardan birinin karbonhidrat sayımı olduğunu, yediği her besinin içerdiği karbonhidrat miktarını hesaplayarak insülin dozunu buna göre ayarladığını anlattı.

“Her 10 gram karbonhidrat için ne kadar insülin yapacağımı biliyorum. Hayatım tamamen matematiğe dönüştü” ifadelerini kullandı.

GÖRÜNMEYEN BİR PSİKOLOJİK YÜK TAŞIYOR

Eneç, tip 1 diyabetle yaşarken karşılaştığı psikolojik yükün çoğu zaman dışarıdan fark edilmediğini belirterek,

Sosyal hayatında ölçüm yapmak zorunda kaldığı anlara değinerek, “Kalabalık bir yerde insülin yapmak zorunda kaldığımda herkesin bana baktığını hissediyorum. Bu durum beni geriyor” ifadelerini kullandı.

Stresin kan şekerine etkisini de anlatan Eneç, “Canım sıkkın olduğunda ya da yoğun bir gün geçirdiğimde şekerim hemen yükseliyor. Vücudum her şeye anında tepki veriyor” dedi.

Ayrıca, “Dışarıdan bana bakan biri hiçbir şeyim yok sanıyor ama ben gün içinde onlarca kez ‘acaba şimdi düşer mi, yükselir mi’ diye düşünüyorum” sözleriyle yaşadığı kaygıyı dile getirdi.

Günlük yaşamın sürekli hesap gerektirdiğini belirterek, “Bir yere gideceksem yanıma glukoz almayı unutmamalıyım. Aç kalma ihtimalimi bile düşünmek zorundayım. Bu yüzden kafamdan hiç hesaplar çıkmıyor” dedi.

GENÇ KADIN İNSÜLİN POMPASI VE SENSÖR DESTEĞİNİN YAYGINLAŞMASINI İSTİYOR

Gökçe Berfin Eneç, Türkiye’de insülin pompası ve sürekli glukoz ölçüm sensörlerinin 18 yaş altındaki tip 1 diyabetli çocuklar için belirli şartlarda devlet tarafından karşılandığını, ancak 18 yaş üstü yetişkinler için aynı imkanın bulunmadığını anlattı.

Hastanelerden alınan raporların heyet onayına sunulmasıyla çocuklara bu cihazların belirli periyotlarda ücretsiz sağlandığını, yetişkin hastaların ise pompa ve sensör için kendi imkanlarıyla ödeme yapmak zorunda kaldığını söyledi.

Eneç, insülin pompası ve sensörün lüks değil, tedavinin önemli bir parçası olduğunu, bu cihazların kan şekeri takibini kolaylaştırdığını ve uzun vadede komplikasyon risklerini azaltmaya katkı sunduğunu ifade etti.

Tip 1 diyabetin ömür boyu süren bir kronik hastalık olduğunu hatırlatarak, pompa ve sensör kullanmak isteyen tüm hastalar için sosyal güvenlik kapsamında daha geniş bir erişim ve destek sağlanmasını talep etti.

OKULLARDA KRONİK HASTALIK FARKINDALIĞI EĞİTİMİ TALEP EDİYOR

Eneç, küçük yaşta tip 1 diyabet tanısı alan çocukların okul ortamında yaşadığı zorluklara da dikkat çekti. Bazı çocukların sensör veya pompa gibi cihazlara erişemediğini, kan şekeri düştüğünde arkadaşlarının ve öğretmenlerinin ne yapması gerektiğini bilmemesinin risk oluşturduğunu belirtti.

Ailelerin öğretmenlerle bire bir iletişim kurmadığı durumlarda okul personelinin öğrencinin hastalığından haberdar olmayabildiğini, bu nedenle basit bir bayılma ya da halsizlik anında doğru müdahalenin gecikebildiğini söyledi.

İlkokul ve ortaokul seviyesinde, çocukların anlayabileceği dille tip 1 diyabet ve benzeri kronik hastalıklar hakkında eğitim veya seminerler düzenlenmesini, kan şekeri düşen bir arkadaş için öğretmen ve öğrencilerin atması gereken adımların basit ve anlaşılır şekilde anlatılmasını istedi.

Eneç, toplumda genel bilinç arttıkça tip 1 diyabetli bireylerin ve ailelerinin günlük yaşamının daha güvenli ve yönetilebilir hale geleceğini ifade etti.