Hukuk Düzeninin Kırılgan Dengesi: Usul Güvenceler

Hukuk sistemimizde son yıllarda en çok tartışılan konulardan biri, maddi gerçeğe ulaşma amacı ile usul güvencelerinin korunması arasındaki dengenin giderek kırılgan bir hal almasıdır. Özellikle ceza yargılamalarında, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesinin kimi çevrelerce gereğinden fazla genişletildiği, kimilerince ise yeterince uygulanmadığı yönünde karşıt görüşler sıkça gündeme gelmektedir. Oysa ki bu ikilemi sağlıklı biçimde değerlendirebilmek için, öncelikle ceza yargılamasının yapıtaşlarını doğru okumak gerekir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun temel ilkeleri, devletin cezalandırma yetkisini keyfiyetten arındırma amacını taşır. Bu nedenle delillerin hukuka uygun elde edilmesi,savunma hakkının eksiksiz tanınması ve makul sürede yargılanma gibi güvenceler yalnızca birer prosedür değildir; adalet mekanizmasının güvenilirliğini sağlayan anayasal zorunluluklardır. Usulden ödün vererek maddi gerçeğe ulaşmaya çalışmak, kısa vadede cezalandırma ihtiyacını tatmin ediyor gibi görünse de uzun vadede yargı sisteminin meşruiyetini zedeler. Bununla birlikte, hukuk da toplumsal gerçeklikten bağımsız bir alan değildir. Delil toplamadaki yapısal sorunlar, bilirkişilik kurumundaki aksaklıklar ve yargılamaların gereksiz yere uzaması, kamu vicdanı ile hukuki çıktılar arasında derin bir uçurum yaratabilmektedir. Özellikle teknik ve dijital delillerin giderek daha belirleyici hale geldiği günümüzde, hem kolluk hem de yargı organlarının uzmanlaşma ihtiyacı her zamankinden daha belirgin bir şekilde kendini hissettirmektedir. Bu noktada avukatlara düşen görev, yalnızca müvekkillerinin haklarını savunmakla sınırlı değildir. Avukatlık, aynı zamanda yargısal sürecin sağlıklı işlemesini gözeten kamu hizmeti niteliği taşır. Delillerin hukuka uygun biçimde dosyaya kazandırılması, usul ihlallerinin doğru tespiti ve yargılama makamlarının ikna edilmesi süreçlerinde avukatların teknik donanımı hayati öneme sahiptir.

Hukukun üstünlüğü ilkesi, ancak bu mesleki titizlikle korunabilir. Sonuç olarak, maddi adalet ile usul güvenceleri arasında kurulması gereken denge, bir tarafın diğerine üstün kılınmasıyla değil, her iki ilkenin de aynı anda ve eşit önemde yaşatılmasıyla sağlanabilir. Hukuk devleti, ancak bu hassas dengeyi koruyabildiği sürece toplumu ayakta tutan güven mekanizması olma vasfını devam ettirecektir. Bu nedenle yapılması gereken, kuralları esneterek değil, kuralların işlerliğini güçlendirerek adaleti tesis etmektir.

Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.