Dünya

İran İslam Cumhuriyeti’nin temelleri: Humeyni ve Velayet-i Fakih

İran İslam Cumhuriyeti, 1979 yılında kurulduğunda dünyada taşlar yerinden oynadı. İran, devrim ile güçlü bir aktör olarak sahneye çıktı.

1979 yılında gerçekleşen İran İslam Devrimi, yalnızca bir rejim değişikliğinden ibaret değil; aynı zamanda devletin yapısını, ideolojisini ve güvenlik anlayışını da kökten dönüştüren tarihi bir kırılma noktası oldu. Devrimin lideri Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin geliştirdiği Velayet-i Fakih sistemi ve bu sistemin korunmasında merkezi rol oynayan İran devrim muhafızları, bugün İran siyasetinin temel taşları arasında yer alıyor.

Ayetullah Humeyni Hayatı

1902 yılında İran'ın Humeyn kentinde dünyaya gelen Ruhullah Humeyni, Şii İslam felsefesi ve fıkhı üzerine eğitim almış önemli bir din adamıydı. 1960’lı yıllardan itibaren Şah rejimine karşı halkı bilinçlendiren Humeyni, sürgüne gönderilmesine rağmen fikirlerini yaymaya devam etti. Özellikle 1970’te Necef’te verdiği derslerde şekillendirdiği Velayet-i Fakih teorisi, sadece din adamlarının değil, aynı zamanda bir fakihin de devlet yönetiminde en üst yetkiye sahip olması gerektiğini savunuyordu.

Irak'taki sürgün yıllarında Humeyni, ilgili sistem üzerine çalıştı. Platon’un tanrı kral anlayışından etkilendi. Yeni Platoncu akımların İslam felsefesi üzerinde bıraktığı etkiye odaklandı. Tefsir çalışmaları başta olmak üzere yazılı tüm metinlerinde “Velayet” fikrini işledi.

1979’da Şah rejiminin devrilmesiyle birlikte ülkeye dönen Humeyni, kısa sürede İslam Cumhuriyeti’ni ilan etti ve İran Anayasası'na Velayet-i Fakih ilkesini yerleştirdi. 1989’daki ölümüne kadar ülkenin dini ve siyasi liderliğini yürüttü.

Velayet-i Fakih İlkesi Nedir?

Velayet-i Fakih, yani "Fakih’in velayeti", Humeyni’nin İslam devletine dair geliştirdiği siyasal bir doktrindir. Bu teoriye göre, adil ve bilgili bir Şii fakih, halkın hem dünyevi hem uhrevi maslahatlarını korumakla yükümlüdür. Bu nedenle devletin en üst otoritesi halk tarafından seçilen siyasetçiler değil, İslam hukukunu bilen ve uygulayabilen bir dini lider olmalıdır.

İran Anayasası’nda bu liderliğe "Rehber" denir ve bu kişi ordunun başkomutanı, yargının ve medyanın nihai denetleyicisidir. Rehber, Uzmanlar Meclisi tarafından seçilir. Cumhurbaşkanı ve Meclis, anayasal olarak var olsa da, tüm kararlar Rehber'in çizdiği çerçeveyle sınırlıdır.

İran Devrim Muhafızları Ordusunun Önemli Rolü

Ayetullah Humeyni’nin emriyle 1979 yılında kurulan İran Devrim Muhafızları Ordusu (IRGC), İslam Devrimi’ni iç ve dış tehditlere karşı korumakla görevlendirilmiş ideolojik bir askeri güçtür. Geleneksel İran ordusundan farklı olarak, rejime ve Rehber’e doğrudan bağlıdır.

Devrim Muhafızları’nın alt kolları şunlardır:

· Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri

· Kudüs Gücü: Yurt dışı askeri operasyonlardan sorumlu birim

· Besic (Basij) Milisleri: Rejim yanlısı sivil gönüllü organizasyon

· İstihbarat ve Güvenlik Birimleri

Bu yapı, sadece askeri alanda değil, aynı zamanda ekonomi ve siyasette de etkili bir güçtür. İnşaat, enerji, ulaştırma ve savunma sanayinde faaliyet gösteren büyük şirketlerin çoğu IRGC kontrolündedir. İran iç siyasetinde de önemli bir figür olan IRGC, birçok devlet yetkilisini ve karar alıcıyı kendi bünyesinden yetiştirmiştir.

Uluslararası Tartışmalar ve Ortak Kabul

Velayet-i Fakih sistemi, başta Batılı ülkeler olmak üzere pek çok uluslararası çevrede eleştirilmekte; rejimin demokratik değil, teokratik ve otoriter bir yapı oluşturduğu ileri sürülmektedir.

ABD ve bazı ülkeler, Devrim Muhafızları’nı terör örgütü listesine almıştır. Ancak İran yönetimi, bu sistemi devrimin ruhunu korumak ve İslam değerlerini yaşatmak için gerekli bir yapı olarak savunmaktadır.

Bununla birlikte Sünni İslam dünyası, Velayet-i Fakih fikrine mezhepsel aidiyetleri ile karşı çıktı. Bu karşı çıkış, velayet fikrinin yayılmasını engelledi. Ancak Şii dünyası ve Şiilikten etkilenen mezhepsel anlayışlar “Velayet-i Fakih” kavramını benimsedi. Şiilik açısından yeri doldurulamaz ve vazgeçilmez bir konuma yükseldi.