Dünya

İsrail ile Orta Asya: Soğuk ama kopmayan bir diplomasi

İsrail ile Orta Asya ülkeleri arasındaki diplomatik ilişkiler, 1990’lardan bu yana pragmatik temellere dayansa da hiçbir zaman derinleşmedi. Çin, İran ve Türkiye’nin bölgedeki etkisi, İsrail’in Orta Asya’daki rolünü sınırlı tuttu.

1990’ların başında dünya, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla oluşan yeni jeopolitik gerçekliği anlamaya çalışıyordu. O dönemde Orta Asya haritada yeniden şekilleniyor, Kazakistan’dan Türkmenistan’a kadar beş yeni bağımsız ülke, küresel sistemin içine ilk adımlarını atıyordu. Bu yeni düzlemde hızlı hareket eden ülkelerden biri de İsrail’di.

Tel Aviv için Orta Asya, hem sembolik hem stratejik anlam taşıyordu. Müslüman nüfuslu ülkelerle ilişkiler kurmak, uluslararası meşruiyet açısından önemliydi. Aynı zamanda bölge, İran’ın çevresinde bir kuşak oluşturma potansiyeli taşıyordu. Bu nedenle 1990’ların ilk yarısında İsrail, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan ile diplomatik ilişkiler kurdu. Büyükelçilikler açıldı, ekonomik iş birliği anlaşmaları imzalandı, uzmanlar gönderildi.

Ancak aradan geçen 30 yılı aşkın sürede, bu ilişkiler hiçbir zaman gerçek anlamda derinleşmedi. Evet, Orta Asya’da İsrail’in adı duyuldu. Kazakistan’da tarımsal üretimde verimlilik çalışmaları yapıldı, Özbekistan’da su teknolojisi transferi gerçekleşti, Türkmenistan’da teknik destek projeleri yürütüldü. Ama tüm bu adımlar, sınırlı ölçekli, düşük profilli ve çoğunlukla sessiz kaldı.

Neden? Cevap çok katmanlı. Her şeyden önce Orta Asya devletleri dış politikalarında “denge siyaseti”ni esas alıyor. İsrail’le ilişkilerini geliştirirken, İran’la olan diplomatik ve ekonomik bağlarını koparmak istemediler. Özellikle Türkmenistan ve Tacikistan gibi İran’la sınır komşusu olan ülkeler için bu denge hayatiydi. İsrail’in kendisi de bölgeye odaklanmak konusunda hiçbir zaman tam anlamıyla kararlı bir strateji izlemedi. Enerjisini daha çok Körfez, Doğu Akdeniz ve Afrika’ya yöneltti.

Bugün Orta Asya’da İsrail’in diplomatik varlığı sürüyor. Hatta 2023 yılında Türkmenistan’da büyükelçilik açılması, İran sınırına birkaç kilometre mesafede bir İsrail misyonunun kurulması açısından sembolik bir adımdı. Ancak bu hamle bile bölge siyasetinde ciddi bir kırılma yaratmadı. Türkmenistan yönetimi bu gelişmeyi düşük tonda karşıladı, İran ise beklenenden daha temkinli bir tepki verdi. Denge siyaseti burada da kendini gösterdi.

Orta Asya ülkeleri için artık daha güçlü partnerler var. Çin, Kuşak ve Yol Girişimi ile bölgenin en etkili ekonomik oyuncusu haline geldi. Türkiye, kültürel bağları ve tarihsel ortaklığı üzerinden “yumuşak güç” etkisini genişletiyor. Rusya hâlâ güvenlik ve nüfuz alanında önemli. Avrupa Birliği ise enerji ve ulaşım projeleriyle yavaş ama istikrarlı bir aktör. Tüm bu aktörler arasında İsrail, diplomatik tablodaki “sessiz oyuncu” konumuna çekilmiş durumda.

Bununla birlikte, İsrail’in Orta Asya’daki etkisi tamamen sıfırlanmış değil. Güvenlik iş birliği, siber savunma ve teknoloji transferi gibi alanlarda ilişkiler sürüyor. Özellikle Kazakistan ve Özbekistan gibi daha açık ekonomilere sahip ülkeler, İsrail teknolojisine ilgi göstermeye devam ediyor. Ancak bu ilişkiler kamuoyunun önünde değil, daha çok kapalı kapılar ardında yürütülüyor.

Günümüzde İsrail ile İran arasındaki gerilim yeniden yükselirken, bu durum Orta Asya başkentlerinde endişeyle izleniyor. Çünkü her iki tarafla da bağları olan bu ülkeler, bir tarafı tercih etmek zorunda kalmaktan çekiniyor. Örneğin, Kazakistan’ın kısa süre önce İran ve İsrail’deki vatandaşlarını tahliye etmesi, bölgedeki güvenlik risklerinin ne kadar hızla tırmanabileceğini gösterdi.

Bütün bu tabloya baktığımızda, İsrail ile Orta Asya arasındaki ilişkiyi “soğuk ama sürdürülebilir” olarak tanımlamak yanlış olmaz. Ne tam olarak çiçek açtı ne de tamamen koptu. Stratejik bir aşk değil, hesaplı bir dostluk... Diplomasi literatüründe adı çok geçmeyen ama kolay da yıpranmayan bir denge.

Ve belki de tam da bu yüzden, İsrail ile Orta Asya arasındaki ilişki, bölgesel fırtınalardan hep kurtulmayı başardı.