TÜİK’in Ekim 2025 verileri enflasyonun hız kesmeden devam ettiğini bir kez daha ortaya koydu. Tüketici fiyat endeksi yıllık bazda %32,87 arttı özellikle gıda, konut ve ulaştırma kalemlerindeki fiyat yükselişleri vatandaşın bütçesini zorlamayı sürdürüyor. Her ay market raflarında, kira sözleşmelerinde ve ulaşım ücretlerinde hissedilen bu artış artık sadece rakamlardan ibaret değil; doğrudan yaşam kalitemizi belirleyen bir gerçek haline geldi.
EKİM TABLOSU: FİYATLAR ARTIYOR, GEÇİM ZORLAŞIYOR

TÜİK’in açıkladığı verilere göre, 2025 yılı Ekim ayında tüketici fiyat endeksi bir önceki aya göre %2,55 artış gösterdi. Yıllık artış ise %32,87’ye ulaştı. Bu sadece bir yüzde değil aslında bir ailenin bu ayki alışveriş sepetinden eksilen süt, peynir ya da et demek.
Yılbaşından bu yana fiyatlar %28,63 artarken, on iki aylık ortalamalara göre %37,15’lik bir yükseliş yaşandı. Bu da demek oluyor ki, geçen yıl aynı parayla alınabilen ürünlerin artık neredeyse üçte biri sepete bile giremiyor.
KONUT, GIDA VE ULAŞIMDA TIRMANIŞ SÜRÜYOR

En fazla paya sahip üç harcama grubuna baktığımızda tablo pek iç açıcı değil:
Gıda ve alkolsüz içecekler: Yıllık %34,87 artış
Konut: Yıllık %50,96 artış
Ulaştırma: Yıllık %27,33 artış
Aylık bazda da benzer bir tablo var: Gıdada %3,41, konutta %2,66, ulaştırmada %1,07’lik artış yaşandı. Yani sadece market değil, kira ve ulaşım da her ay sessizce cebimizden biraz daha fazla para alıyor.
“ÇEKİRDEK ENFLASYON” DA YÜKSELİYOR

İşlenmemiş gıda, enerji, tütün ve altın hariç tutularak hesaplanan özel kapsamlı TÜFE (B) göstergesi, yıllık bazda %32,52 arttı. Bu, sadece dış etkenlerden değil, ekonominin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan bir fiyat artışı olduğunu gösteriyor.
Yani, “döviz arttı, o yüzden fiyatlar yükseldi” şeklinde açıklayamayacağımız bir tablo var. Temel mal ve hizmetlerdeki kalıcı artış, enflasyonun yapısal hale geldiğini işaret ediyor.
PEKİ ENFLASYON NEREYE KADAR BÖYLE OLACAK?

Veriler bize şunu söylüyor: Enflasyon artık geçici bir misafir değil, evin içinde sürekli dolaşan biri oldu. Kısa vadeli indirimlerle, dönemsel zam ertelemeleriyle bu sorunu çözmemiz mümkün değil.
Üretimi güçlendirmeden, gıda arzını istikrarlı hale getirmeden, konut piyasasında dengeli bir planlama yapmadan bu tablo değişmez. Ayrıca vatandaşın alım gücünü koruyacak gelir politikaları da en az fiyat kontrolü kadar önemli.
Enflasyon rakamlarını düşürmek değil, hissedilen enflasyonu azaltmak önceliğimiz olmalı. Çünkü halkın cebindeki gerçek, TÜİK’in tablosundan çok daha fazla şey anlatıyor.
Açıkçası bu gidişle enflasyonun kısa vadede duracağına dair güçlü bir işaret yok. Fiyatlar sadece piyasadaki hareketlerle değil, üretimden tüketime kadar zincirin her halkasındaki dengesizliklerle yükseliyor. Gerçek bir iyileşme için günü kurtaran önlemler değil, kalıcı üretim politikaları, adil gelir dağılımı ve tüketiciye nefes aldıracak bir ekonomi anlayışı şart. Yoksa rakamlar düşse bile, hayat pahalılığı hissi kolay kolay azalmayacak gibi görünüyor.





