Ortak Para, Ortak Gelecek: Türk Dünyasında Ekonomik Bütünleşmenin Anahtarı

Türk Devletleri Teşkilatı (TDT), yalnızca bir kültürel dayanışma yapısı değil; aynı zamanda yükselen Avrasya coğrafyasının stratejik ekonomik aktörlerinden biri olma yolunda ilerlemektedir. Son yıllarda artan zirve diplomasisi, siyasi yakınlaşmalar ve ekonomik iş birlikleri, Türk dünyasını daha önce hiç olmadığı kadar ortak bir ekonomik gelecek fikrine yaklaştırıyor. Bu bağlamda “ortak para birimi” ve “yerel paralarla ticaret” gibi kavramlar, artık yalnızca birer ütopya değil; reel politik zeminde tartışılan, teknik raporlarla somutlaştırılan hedefler olarak karşımızda duruyor.

TDT içinde zaman zaman “Türk Akçe”, “Türk Lirası” ya da “TURAN” gibi önerilerle gündeme gelen ortak para birimi fikri, ekonomik entegrasyonun hem sembolik hem de yapısal bir göstergesi olabilir. Ancak bir ortak para birimi kurmak, sadece para basmakla değil; ortak mali disiplin, uyumlu enflasyon hedefleri, tek merkez bankası mantığına yakınlaşma gibi ciddi iktisadi ve kurumsal ön koşulları beraberinde getirir. Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi, bu sürecin onlarca yıl alabileceği gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Türk devletleri arasında yerel para birimleriyle ticaret yapılması, ortak para hedefine giden sürecin gerçekçi bir ara durağı olarak öne çıkmaktadır. Türkiye ile Azerbaycan arasında yürütülen enerji anlaşmalarında TL kullanımı, Kazakistan ile som ve manat üzerinden kurulan swap anlaşmaları, finansal bağımsızlık arayışının sahadaki yansımalarıdır. Bu tür uygulamalar, dolarizasyonu azaltma, kur riskini dengeleme ve iç ekonomik kırılganlıkları azaltma açısından kritik önemdedir. Üstelik dijitalleşme çağında, blok zinciri tabanlı bir “Türk Dijital Parası” da masadaki seçenekler arasında düşünülmelidir.

TDT ülkeleri; enerji kaynakları, tarım arazileri, genç nüfusları ve stratejik jeopolitik konumlarıyla büyük bir ekonomik blok oluşturma kapasitesine sahiptir. Kazakistan’ın uranyum rezervlerinden Azerbaycan’ın doğal gazına, Özbekistan’ın pamuğundan Türkiye’nin sanayi gücüne kadar genişleyen bu kaynak haritası, eğer doğru bir ekonomik bütünleşme ile desteklenirse, Türk dünyası yalnızca bölgesel bir oyuncu değil, küresel ekonomik sistemin yeni denge aktörü haline gelebilir. Ancak burada temel sorun; makroekonomik dengesizliklerin varlığı, gelir dağılımı farklılıkları ve karar alma süreçlerindeki asimetrilerdir.Ekonomik bütünleşme sadece rekabet gücünü artırmaz, aynı zamanda krizlere karşı ekonomik dayanıklılığı da artırır. Pandemi sonrası yeniden şekillenen küresel tedarik zincirleri ve bölgesel ticaret bloklarının yükselişi, Türk devletlerinin ortak hareket etmesini artık tercihten öte bir zorunluluk haline getirmiştir. Bu nedenle, ekonomik entegrasyon artık ideolojik değil, stratejik bir gereklilik olarak ele alınmalıdır.

Ortak para birimi ve ticaret entegrasyonu, Türk Devletleri Teşkilatı’nın ekonomik geleceği için yalnızca hedef değil; aynı zamanda ortak kaderin ekonomi diliyle yazılmış bir manifestosudur. Bu süreçte önemli olan, günü kurtaran söylemler değil, gelecek yüzyılı kuracak yapısal adımlardır. Eğer bu yolculuk kararlılıkla ve bilimsel zeminde sürdürülürse, bir gün yalnızca haritada değil, küresel finans sisteminde de ortak bir Türk sesi duyulabilir.