PEYAMİ SAFA’NIN FATİH-HARBİYE’SİNDEN BÜGÜNE !!!

Değerli okuyucularım;
Bugün sizlerle, bir romandan öte bir yol haritası olan Peyami Safa’nın Fatih-Harbiyesine yeniden bakmak istedim… Çünkü o satırlarda yalnızca bir hikâye değil, hâlâ içimizde yankılanan bir sorunun izleri saklı…
Gelenek mi, modernlik mi…

Evet… 1931’de Peyami Safa tarafından kaleme alınan Fatih-Harbiye, sıradan bir roman değildir…
Bu milletin hafızasında süregelen bir kimlik arayışının, doğu ile batı arasında gidip gelen ruh çatışmasının sembolüdür…

Bir yanda tarih…
Bir yanda gelenek ve kökler…
Diğer yanda yenilik…
Diğer bir yanda değişim ve cazibesiyle batı…
İşte bu iki dünyanın arasında sıkışıp kalan romandaki Neriman…
Aslında bizim hâlâ içimizde taşıdığımız bir yara…

Konuya dönersek…
Bir roman…
Bir kadın…
İki semt arasında sıkışmış bir yürek…

Fatih’in dar sokaklarında ezan sesleri yankılanırken…
Harbiye’nin salonlarında piyano tuşları çınlıyordu…
Neriman, iki dünyanın tam ortasında kalmış, kararsız ve şaşkındı…
Bir adımı geçmişe gidiyor…
Diğer adımıyla geleceğe uzanıyordu…

Aradan doksan yıl geçti…
Ama o adımlar…
hâlâ aynı çizgide takılıp kalıyor…

Bugün gençler…
Telefon ekranında yabancı şarkılara dalıyor…
Sabahlara kadar dizilerde kayboluyor…
Ama sabah evden çıkarken babaannesinin duasını almadan edemiyor…
İşte…
Neriman hâlâ bizimle…
Ve Şinasi ise…
Kimi zaman sıkıcı bulunan, kimi zaman eski denilen…
Ama kökleri toprağa sağlam basan bir çınar gibi…
Rüzgâr estiğinde yine ona yaslanıyoruz…

Asıl mesele…
Kıyafet değil…
Müzik değil…
Sosyal medya hiç değil…

Asıl mesele…
İnsanın kendi özünü kaybetmemesi…
Batı’ya bakmak güzel…
Ama kendi toprağını unutmadan….
Kendi rengini yitirmeden…
Yoksa geriye ne Fatih kalır… ne Harbiye…

Bugün de soru aynı…
Kendimizi koruyarak mı modernleşeceğiz…
Yoksa başkasına özenirken kendimizi mi unutacağız…

Cevap aslında göründüğünden de yalın…
Köklerinden kopmadan göğe uzanabilen bir ağaç gibi olmak…
Kendi özünden güç alarak yükselmek…
Rüzgâra direnirken köklerinden beslenmek…
Hem çağın sesini duymak…
Hem tarihin nefesini hissetmek…
Geçmişi sırtında bir yük değil, omzunda bir kanat bilmek…

Neriman’ı kaybetmeyeceğiz…
Çünkü o, içimizdeki değişim arzusunun adı…
Şinasi’yi de susturmayacağız…
Çünkü o, bizi biz yapan değerlerin sesi…
Ve unutmayalım…
Ancak bu iki ses yan yana çaldığında…
Bizim hikâyemiz tamamlanır…

Vesselam…