İran…
Sınır komşumuz…
Yaklaşık 90 milyonluk nüfusu içinde, en az 45 milyon Türk’ün yaşadığı; tarihi, kültürü ve kimliğiyle bize çok da uzak olmayan bir ülke. Bugün İslam Cumhuriyeti olarak yönetilen İran’da hem cumhurbaşkanının hem de pek çok üst düzey yöneticinin Türk kökenli olması, bu yakınlığın güncel yansımaları arasında.
İsrail ve Orta Doğu’daki Saldırgan Tutumu
Öte yanda İsrail…
Yaklaşık 9 milyonluk nüfusuyla, işgal altında tuttuğu topraklarda, adeta “dünyayı arkasına almışçasına” hareket ediyor. Tabiri caizse, kafasına estiği gibi bölgede operasyonlar yürütüyor…
Bir Filistin’e saldırıyor, bir Suriye’yi hedef alıyor, bir Lübnan’ı, bir Yemen’i bombalıyor…
Şimdi de İran’a doğrudan saldırılar düzenliyor.
Görünen o ki, kendince Orta Doğu’ya bir düzen vermeye çalışıyor…
Ancak…
Evdeki Hesap, Çarşıya Uymadı…
İsrail ilk etapta İran’ı gafil avlayabileceğini düşündü. Hızlı, ani ve yıkıcı bir saldırı ile karşı tarafı sindireceğini varsaydı. Ama işler beklediği gibi gitmedi…
İran, beklenmedik bir şekilde karşılık verdi…
Balistik füzeleriyle İsrail’e hatırı sayılır zarar verdi…
İsrail halkı ise savaşın gerçek yüzüyle ilk kez bu denli doğrudan karşılaştı…
Demir Kubbe gibi gelişmiş olduğu iddia edilen hava savunma sistemlerinin yetersiz kalması, büyük panik yarattı… Nitekim, İsrail’den kaçanların sayısı her geçen gün artıyor.
Amerika Sahneye Çıkıyor
İsrail’in bu zor durumunu gören ABD, perde arkasındaki konumunu terk etti.
Özel bombardıman uçaklarını bölgeye kaydırarak doğrudan sahaya indi.
İran’da belirlenen hedeflere büyük çaplı saldırılar düzenledi. Böylece savaşın seyri değiştirilmeye, dengeler yeniden kurulmaya çalışıldı.
İran’dan Yanıt: ABD Üsleri Vuruldu…
ABD’nin İran’ı hedef alması, beklenen bir karşılığı da beraberinde getirdi.
İran; Katar ve Irak’taki Amerikan üslerini hedef alarak bölgedeki güç mücadelesinin artık yeni bir safhaya geçtiğini ilan etmiş oldu.
Açıkçası bu gelişmeler, çatışmanın daha başlangıç aşamasında olduğunu ve genişleyerek süreceğini gösteriyor…
Gölgelerde Bekleyen Devler: Çin ve Rusya
Çin ve Rusya…
Şimdilik doğrudan sahaya inmiş değiller. Ancak, dolaylı etkileri bölgede net bir şekilde hissediliyor.
İki büyük güç de her an denklemin içine dahil olabilecekleri mesajını güçlü bir biçimde veriyor.
Bu da çatışmanın sadece ABD-İsrail-İran üçgeninde kalmayacağının, hatta yeni bir küresel denge arayışının eşiğinde olduğumuzun habercisi.
Rejim Değişikliği ve Nükleer Gölge
ABD ve İsrail, İran’ın rejimini değiştirme planları yapıyor.
Ancak bu noktada tarih bize bazı şeyleri hatırlatmalı: Bugünkü molla rejimini kuranlar kimdi? 1979’da Şah Rıza Pehlevi’yi devirmeye ön ayak olanlar, aynı aktörler değil miydi?
Şimdi de “bölgesel güvenlik” bahanesiyle İran’ın nükleer kapasitesini ortadan kaldırmak istiyorlar.
Oysa asıl hedefin, bölgede İsrail’den daha güçlü bir aktör istememeleri olduğu açık değil mi?
İsrail’in nükleer silahlara sahip olduğu biliniyor. Öyleyse neden sadece İran hedef alınıyor? Rusya, Çin, Hindistan ve Pakistan gibi ülkeler de nükleer kapasiteye sahipken, bu çifte standardın arkasındaki niyet sorgulanmalı.
Son Söz Niyetine
Orta Doğu kaynayan bir kazan.
İsrail’in saldırgan politikaları, ABD’nin emperyal hesapları, İran’ın direnişi, Çin ve Rusya’nın stratejik hamleleri…
Tüm bunlar, bölgede sadece askeri değil, tarihî ve kültürel bir hesaplaşmanın da yaşandığını gösteriyor.
Bu karmaşık tabloda, Türkiye’nin soğukkanlı ve tarihi derinliğiyle hareket etmesi, sadece ülkemiz için değil bölge barışı için de büyük önem taşıyor.
VESSELAM…