Sosyal Medyada Beğeni Tuzağı: Görünür Olmak mı, Kaybolmak mı?

Sosyal medya dilimizden düşmeyen, hayatımızın bir parçası haline gelmiş bir kavram. Yaşamımız, tercihlerimiz, hatta davranışlarımız bile sosyal medyanın bize dayattığı toplumsal algı ve modanın yadsınamaz bir parçası olmuş durumda. Sırf popüler olduğu için yaptığımız alışverişler, gittiğimiz mekanlar ve daha fazlası; özgün seçimlerimiz olmaktan çıkıp sosyal medyanın yönlendirdiği birer kalıba dönüşüyor.

Son dönemde yapılan araştırmalara göre, her birey günde ortalama üç saatten fazla zamanını sosyal medya platformlarında geçiriyor. Instagram, Facebook, X (eski adıyla Twitter), TikTok gibi uygulamalar, özellikle gençler arasında nefes almak kadar doğal bir alışkanlık hâline gelmiş durumda. Reklamlar, tanıtımlar ve pazarlama stratejileriyle gençleri hedef alan bu platformlar, kullanım oranlarını her geçen gün daha da artırıyor.

Peki, bu platformların gençler üzerindeki etkisi yeterince düşünülüyor mu? Uzmanlara göre, bu denli yoğun kullanım; özgüven problemlerine, sürekli kıyaslama hissine ve benlik yetersizliği algısına yol açıyor. Sosyal medyada karşımıza çıkan sahte ve yüzeysel paylaşımlar, bireylerde yetersizlik duygusunu tetikliyor. Kendi hayatının güzelliklerini göremez hâle gelen bireyler, sosyal medyanın dayattığı yaşam tarzlarına kapılıp gidiyor. Üstelik bu durum yalnızca gençleri değil, her yaştan insanı etkisi altına almış durumda.

Sosyal medya nasıl oluyor da bizi bu denli etkisi altına alabiliyor? Nörobilim araştırmalarına göre; sosyal medyada maruz kaldığımız içerikler, beynin ödül merkezi olan nükleus akumbens’i uyararak dopamin salgılanmasına neden oluyor. Özellikle hızlı, dikkat çekici görseller, bilinçaltımıza derin bir iz bırakıyor ve zihinsel önceliklerimizi değiştiriyor. Bu durum, gençlerde bağımlılık benzeri etkiler oluştururken; odaklanma, sabır ve yüz yüze iletişim becerilerinde ciddi hasarlara yol açıyor.

Eğer toplum olarak bu ilgi açlığını kontrol altına almaz, sosyal medya kullanımını bilinçli şekilde sınırlamazsak; ilerleyen yıllarda hiçbir şeyden tatmin olamayan, her an yeni bir uyarı arayan, anlık hazlara bağımlı bir nesil kaçınılmaz olacak.

Özetle, sosyal medya artık yaşamın kaçınılmaz bir parçası. Ancak toplum olarak bilinçlenir ve kararlı adımlar atarsak; bu olumsuz etkileri kontrol altına almak mümkün.

Unutmamalıyız ki, bilinçsiz sosyal medya kullanımı yalnızca zamanımızı değil, benliğimizi de yavaş yavaş tüketiyor. Özellikle genç nesillerin bu dijital girdapta kaybolmaması için acilen önlemler almalıyız. Çünkü asıl hayat dijital ekranların ardında değil; yaşanmış anılarda, kurulan gerçek ilişkilerde ve samimi bir tebessümde saklıdır.