Son günlerde Türkiye’nin teknoloji ve savunma gündeminde en fazla dikkat çeken organizasyon kuşkusuz TEKNOFEST 2025. Fuar alanları dolup taşıyor, gösteri uçuşları sosyal medyada milyonlara ulaşıyor. Özellikle SOLOTÜRK ekibinin İstanbul semalarındaki nefes kesen gösterisi, festivalin sembolü haline geldi. Ancak bu büyük etkinliğin gölgesinde daha derin bir soru var: TEKNOFEST yalnızca vitrin midir, yoksa Türkiye'nin teknoloji geleceğini şekillendiren gerçek bir altyapı mıdır?
Aslında bu mesele yalnızca savunma sanayi ya da genç girişimcilik meselesi değil; aynı zamanda ekonomi, eğitim, sanayi politikaları ve toplumsal eşitlik gibi çok katmanlı bir denklemle ilgilidir. Çünkü TEKNOFEST, sadece uçan bir jet değil; bir ülkenin geleceğe nasıl baktığını da temsil eder.
Hayal Kurmakla Değil, Hayali Yaşatmakla Ölçülür Başarı
Festivalin en güçlü yanlarından biri, gençleri bilim ve teknolojiye yönlendirme potansiyeli. Lise çağındaki bir öğrencinin kendi insansız hava aracını geliştirmesi, yazılım yarışmalarında dereceye girmesi ya da üniversite öğrencilerinin patent başvuruları yapması elbette kıymetlidir. Ancak bu heyecanın sürdürülebilir olması, ekonomik sistemin bu girişimlere nasıl zemin hazırladığıyla doğrudan ilgilidir.
Bugün TEKNOFEST sahnesinde öne çıkan birçok fikir, destek ve fon bulamadığı için birkaç ay sonra unutuluyor. Gençlerin üretmeye devam edebilmesi için sadece cesaret değil, kaynak ve strateji de gerekiyor.
Üreten Türkiye: Yerlilikten Evrensele Giden Yol
Festival boyunca “yerli ve milli” vurgusu her konuşmanın ana eksenini oluşturuyor. Ancak bu söylemin ardında hala çözülmemiş bir çelişki yatıyor: Savunma sanayi dahil olmak üzere birçok projede hala yüksek oranda ithal bileşen kullanılıyor. Bu da soruyu beraberinde getiriyor: Yerli üretim, sadece montajdan mı ibaret olacak; yoksa katma değerli bir sanayiye mi evrilecek?
Ekonomistler, bu dönüşümün yalnızca festivallerle değil, uzun soluklu yapısal reformlarla mümkün olabileceğini vurguluyor.
Birlikte Üretiyor, Birlikte Parlıyoruz
Hiç kuşkusuz TEKNOFEST bir vitrin. Türkiye’nin teknoloji vizyonunun dışarıya tanıtıldığı bir sahne. Ancak vitrinde olanla üretim hattındaki gerçeklik zaman zaman örtüşmüyor. Medyada büyük yankı uyandıran projelerin ne kadarı ticarileşiyor? Yatırım alan girişimlerin çoğu, belirli ağların ve kaynaklara erişimin avantajını taşıyor. Bu hareketliliğin tabana yayılma oranı sınırlı kalıyor; özellikle kırsal bölgelerde erişim hala zayıf.
Sosyal medya görselleriyle dolan bir ülke mi inşa ediyoruz, yoksa gerçek bir üretim ekosistemi mi? İşte bu, bugünün en kritik sorularından biri.
Parlayan Her Projenin Ardında Görünmeyen Sorumluluklar Var
Festival coşkusu büyürken, bazı yapısal eleştiriler de giderek daha sık dile getiriliyor. Özellikle kırsal bölgelerdeki öğrencilerin bu olanaklara erişimi sınırlı. Büyük şehirlerde organize edilen teknoloji ekosistemi, Türkiye’nin tüm gençlerine eşit şekilde ulaşabilmiş değil.
Bir diğer endişe ise, devlet desteklerinin bazı şirket ve gruplar arasında eşit dağılmaması. Öne çıkan projelerin bir kısmı, yenilikten çok siyasi ya da bürokratik ilişkilerle şekilleniyor.
TEKNOFEST’in Ardından: Sadece Etkinlik Değil, Yeni Bir Başlangıç mı?
Yanıt, organizasyonun ardından ne kaldığıyla ölçülmeli. Eğer TEKNOFEST sonrası gençler projelerini devam ettirebiliyorsa, girişimciler yatırım alabiliyorsa ve yerli teknolojiler sahaya çıkıyorsa, bu bir kazanımdır. Aksi halde yalnızca bir “gösteri ekonomisi” içinde yer alır.
Yani mesele şu: TEKNOFEST sonrası, TEKNOLOJİ nereye gidiyor?
Teknolojiyle Büyüyen Bir Gelecek İçin
TEKNOFEST bir başarıdır, evet. Ama bu başarı yalnızca etkinlik alanlarında değil, ülkenin kalkınma politikalarında da karşılığını bulmalıdır. Gençlerin gözlerindeki ışık, yalnızca festival süresiyle sınırlı kalmamalı; onları hayatta tutan bir sisteme dönüşmelidir.
Unutmayalım ki; bir ülkenin gerçek gücü, gökyüzüne ne kadar çıkabildiğinden çok, yere ne kadar sağlam bastığıyla ölçülür.