Trump fikir mi değiştiriyor: Savunmadan ileri saldırıya!

ABD Başkanı Donald Trump, devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı'ndaki çözümsüzlük durumundan memnun olmadığını ifade ederek Ukrayna'ya yeni yardım paketini açıkladı. Adeta "demir yumruğun" ayak seslerinin hissedildiği bu planda, artık Ukrayna'nın savunmada kalmak yerine saldırıya geçebileceği mesajı yatıyor.

ABD Başkanı Donald Trump, dış politikada kendi tarzını sürdürürken, çelişkili tavırlarına bir yenisini daha ekledi. Trump’ın, Ukrayna’ya yönelik saldırı kapasitesine sahip silah desteğini içeren yeni planıyla, ABD’nin Ukrayna Savaşı’na bakış açısının değiştiği ve artık barışa sahip çıkmayacağı çok daha net bir biçimde hissedildi. Geçtiğimiz gün Beyaz Saray’da NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile yaptığı basın açıklamasında Rusya’ya karşı tehditler savuran Trump, adeta “barışa yanaşmayanları saldırıyla cezalandırmaya kararlı” görünüyor.

Şimdiye dek yalnızca savunma silahlarına yeşil ışık yakan Trump, bu kez uzun menzilli, doğrudan Rus topraklarını ve hatta Moskova’yı vurabilecek kapasitede füzeleri de kapsayan bir saldırı paketi masaya koyuyor. Amerikan dış politikasında stratejik bir dönüşüme işaret eden bu ğlan henüz tüm detaylarıyla kesinleşmiş değil, fakat Beyaz Saray kulislerinde dillendirilen bilgilere göre, bu silahlar ABD'de üretilecek; ancak maliyetini Avrupa ülkeleri üstlenecek. Trump'ın ifadesiyle, “Bu bizim için iş, parasını Avrupalılar ödeyecek.”

Bu ifadenin altını biraz kazımakta fayda var. Trump, sadece askeri alanda değil, jeopolitik maliyet dağılımında da bir değişim istiyor. NATO’nun uzun süredir eleştirilen “ABD öder, Avrupa izler” modeline karşılık, bu yeni plan Avrupa’nın hem siyasi hem de ekonomik yükün altına gireceğini doğruluyor. Almanya, Hollanda, Norveç, Kanada, Danimarka gibi ülkeler, bu yeni sürecin finansal ayağını oluşturmaktan bu sefer kaçamayacak. Öyle ki Avrupa’da Rus tehdidinin ayak sesleri günbegün hissedilirken, ülkeler zorunlu askerlik uygulamalarını, savaş planlarını değerlendirmeye başladı bile. Almanya Başbakanı Friedrich Merz’in “Almanya bu sürece dâhil olacak” açıklaması, Berlin’in de bu restleşmeye destek verdiğini gösteriyor. AB, ABD tarafından gümrük vergileriyle bir darbe alırken, güvenlik için ABD’ye mahkum olmanın zararını ekonomilerinde bir kez daha görecek.

Trump’ın bu adımı atmasının arkasında Putin ile son görüşmesinden doğan hayal kırıklığı yatıyor. Trump’ın ifadesiyle, “Putin bana barış istiyorum dedi ama şimdi saldırılarını artırıyor.” Nitekim ateşkese yanaşmayan Moskova, Trump’ın sabrını taşırmış. Ukrayna lideri Zelenskiy’nin son NATO zirvesinde sunduğu öneriler de bu planın şekillenmesinde katalizör olarak karşımıza çıkıyor. Zirvede ilk kez takım elbise giyen ve “daha profesyonel” olarak bulunan Zelenskiy, Trump’la yaptığı görüşmede önceki temasların aksine ciddi bir karşılık bulmuş gibi görünüyor. Trump’a yakın isimler, bu buluşmayı “şimdiye kadarki en yapıcı görüşme” olarak tanımlarken bir bakıma, Zelenskiy’nin diplomatik evrim geçirdiği ve Batılı liderler nezdinde daha güvenilir bir aktör haline geldiği bir sürece şahitlik ediyoruz.

Trump’ın bu planı, yalnızca silah gönderimiyle oldu bittiye getirilecek bir süreç değil. Trump, 14 Temmuz’da Beyaz Saray’daki toplantıda aynı zamanda Putin’e açık bir ültimatom da verdi: Eğer 50 gün içinde ateşkes masasına dönülmezse, ABD Rusya’ya yüzde 100 gümrük vergisi uygulayacak. Zaten Batı’nın yaptırımları sebebiyle Doğu ülkelerine yönelen ve Çin, Hindistan, İran gibi ülkelerle ticaretini geliştiren Moskova’da daha ağır ekonomik baskılar görülecek. Bu durum, Trump’ın artık Rusya ile sadece “görüşme” zemininde kalmayarak, baskı ve yaptırım kartlarını da devreye sokmaya hazırlandığını gözler önüne seriyor.

Burada altı çizilmesi gereken başka bir boyut ise bu planın NATO üzerindeki etkisi. Yeni Genel Sekreter Mark Rutte ile birlikte açıklanan bu adım, NATO’nun Orta Doğu’da yaptığı gibi artık caydırıcılığını (deterrence) sahaya sürdüğünü gösteriyor. Patriot sistemleri ile birlikte uzun menzilli saldırı kabiliyetine sahip silahlar, Ukrayna’nın kendi topraklarındaki savunmadan düşman hattının ötesindeki saldırıya geçmesini sağlayabilir. Bu durum, Rusya’nın nükleer tehdit söylemlerini şüphesiz artıracaktır, ancak aynı zamanda Moskova'nın kırmızı çizgileri, Batı tarafından daha az dikkate alınıyor demektir.