Trump ve Kolombiya: Gerilimin Gölgesinde Müttefiklik Sorgusu

Tarih sahnesinde kimi krizler, sadece iki ülke arasında yaşanan bir anlaşmazlık olarak kalmaz: o krizler, diplomasi normlarını sorgulatır, ittifakları sarsar, yeni güç dengeleri yaratır. 2025 yılında Donald Trump ile Kolombiya arasında yükselen gerilim, tam olarak böyle bir dönemeç. Bu yazı, bu gerilimin nedenlerini, faturasını ve geleceğe dönük olası yankılarını inceliyor.

2025’in başlarında, Trump yönetimi göçmenlerin sınır dışı edilmesine dair sert politikalar uygulamaya koydu. Ancak Kolombiya, ABD’den gönderilen iki askeri uçaktaki göçmenlerin inişine izin vermeyince kriz patlak verdi. Trump, buna tepki olarak %25 oranında gümrük vergileri ve vize yaptırımları ilan edeceğini duyurdu.

Kolombiya yönetimi, göçmenlerin “insani muamele” ile geri alınmasını talep ederek bu karara karşı çıktı.

Sonunda, Kolombiya tepkisini biraz yumuşatarak uçaklara izin verdi ve Trump’ın ilan ettiği tarifeler ertelendi.

Ama bu, gerilimin ilk değil ama önemli bir göstergesiydi.

2025’in ilerleyen aylarında gerilim yeni bir aşamaya taşındı. Trump, Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro’yu “yasal olmayan uyuşturucu lideri” olmakla suçladı, yardımları askıya alacağını ve Kolombiya’yı uyuşturucu üretiminden sorumlu tutacağını ilan etti.

ABD Savunma Bakanlığı ile birlikte, Karayip Denizi’nde uyuşturucu şüphesiyle bir gemi vurulduğu açıklandı; Kolombiya yönetimi bu geminin masum balıkçıların olduğu bir “aile gemisi” olduğunu iddia etti.

Trump’ın bu suçlamaları, iki ülke arasındaki güveni derinden sarstı. Kolombiya yönetimi, bu adımı bir müdahale ve egemenlik ihlali olarak değerlendirdi.

Trump’ın Kolombiya’ya yönelik tarifeler ve yaptırım tehditleri, ekonomik çıkış kapılarını salladı. Özellikle kahve sektörü, çiçek ihracatı gibi Kolombiya’nın en bilinen ihracat kalemleri bu tehditten olumsuz etkilendi.

Ayrıca, Trump yönetimi Kolombiya’ya çevresel çalışmalarda kullanılmak üzere tahsis edilen USAID fonlarını da dondurdu. Böylece hem güvenlik hem de “yumuşak güç” alanlarında ABD-Kolombiya bağları zayıflamaya başladı.

Siyasi ve Diplomatik Yansımalar

Trump’ın Kolombiya üzerindeki baskılı dili, "müttefiklik" kavramını sorgulattı. Artık Kolombiya, “uzlaşılan” değil, “zorunlu” işbirliğini tartıyor. Karşılıklı suçlamalar ve tehditler, diplomatik mesafeyi büyüttü ve ilişkilerde duvarlar örmeye başladı.

Trump’ın sert tutumu, Latin Amerika’da ABD algısının yeniden tartışılmasına yol açtı. Kolombiya ile benzer kriz yaşayan ülkeler (örneğin Venezuela, Bolivya) bu yaklaşımı dikkatle izliyor. Ayrıca Çin ve Rusya, Latin ülkelerle diplomatik ilişkilerde fırsat kolluyor.

2025 krizi, yalnızca ABD-Kolombiya meselesi değil; uluslararası hukuk, egemenlik hakları, askeri operasyonların sınırları gibi temel meselelerin yeniden masaya konulduğu bir olaydır. Taraflar anlaşma sağlamasa bile, üçüncü aktörler (Uluslararası Ceza Mahkemesi, BM, bölgesel örgütler) devreye girebilir.

2025 Sonrası İçin Öngörüler

Gerilim Dondurulabilir Ama Unutulmaz: Kolombiya, baskılar altında taviz verebilir, ancak bu kriz hafızada kalacak; gelecekte benzer tehditle karşılaşıldığında yeni sınavlar çıkabilir.

Yasaklı maddelerle uluslararası işbirliği projeleri, istihbarat paylaşımı ve saha operasyonları kriz nedeniyle sekteye uğrar.

Kolombiya ithalat-ihracat dengesi zarar görebilir; Trump’ın tarifeleri uygulanırsa, Kolombiya ekonomisi ağır bedel ödeyebilir.

Kolombiya, ABD’ye bağımlılığını azaltıp yeni ortaklıklar kurmaya çalışabilir — örneğin Çin, AB, Latin bloklarıyla daha yakın ilişkiler kurma yönünde adımlar atabilir.

Dostluk, Sadece Çıkar Ortaklığı Değil

2025’te Trump ile Kolombiya arasındaki gerilim, klasik “baskı diplomasi”nin yeni yüzüdür. Bu yeni etki alanında söz, tehditler ve takip edilen stratejiler, sözcüklerden çok eylemler üzerinden okunuyor.

Kolombiya’nın egemenlik sınırlarıyla oynanırken, diplomatik kazanımların ve kayıpların sonucu sadece Bogotá’da değil, Latin Amerika’nın her köşesinde hissedilecek. Ve bir kez daha hatırda kalacak: dostluk, sadece çıkar ortaklığı değil, güvenin sınandığı bir köprüdür.

Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı Verileri, BM Raporları, Uluslararası Ajans Analizleri

*Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.*