Gündem

Türk gemilerine yapılan saldırıların karanlık geçmişi: Gemiler ne kadar güvende?

Türk ticaret gemileri, geçmişte yaşanan kaçırma vakaları ve artan küresel korsanlık olayları nedeniyle ciddi güvenlik riski altında. Uzmanlar, denizlerdeki tehditlerin sadece ekonomik değil stratejik ve insani boyutları da olduğunu vurguluyor.

Türkiye’nin ticari gemileri, deniz taşımacılığının kritik bir parçası olarak ekonomik ve stratejik öneme sahip. Ancak Somali, Aden Körfezi ve Afrika kıyıları gibi bölgelerde yaşanan korsanlık vakaları ve jeopolitik gerilimler, Türk gemilerini hem mal hem de insan güvenliği açısından tehdit ediyor. Son yıllarda meydana gelen saldırılar, Türkiye’nin denizcilik sektöründe güvenlik önlemlerini artırmasının ne kadar gerekli olduğunu ortaya koyuyor.

GEÇMİŞTE YAŞANAN TÜRK GEMİSİ BİLANÇOLARI

2008 yılında YASA Denizcilik’e ait “Yasa Neslihan” adlı Türk yük gemisi Somali açıklarında korsanlar tarafından kaçırıldı. Mürettebatı yaklaşık 20 kişiden oluşan gemi, korsanların eline geçti ve fidye pazarlıkları başladı. Aynı dönemde YDC Denizcilik’e ait “Karagöl” isimli kimyasal tanker de Aden Körfezi’nde korsanların hedefi oldu. Mürettebat rehin alınırken gemi ancak fidye ödemesiyle serbest bırakılabildi.

Bu olaylar, Türk gemilerinin sadece ekonomik yük taşımadığını, aynı zamanda mürettebatın güvenliği açısından da risk altında olduğunu gösteriyor. Karagöl vakasında korsanların gemiye ağır silahlarla ateş açtığı ve rehin alma sürecinde fidye pazarlığı yürüttüğü belirtilmişti. Bu tür vakalar, Türkiye’nin uluslararası sularda deniz güvenliği konusunda ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne seriyor.

TÜRK GEMİLERİ NEDEN HEDEF ALINIYOR?

Son yıllarda dünya genelinde korsanlık faaliyetleri yeniden yükselişe geçti. Uluslararası Denizcilik Bürosu (IMB) verilerine göre, 2020 yılında korsanlık ve gemilere yönelik silahlı soygun olayları bir önceki yıla kıyasla yüzde 24 arttı. Bu artış, özellikle Gine Körfezi gibi bölgelerde ticaret gemileri için büyük bir tehdit oluşturuyor.

Gine Körfezi’ndeki korsanlık olaylarının ekonomik etkisi de büyük boyutlarda. UNODC ve diğer uluslararası kaynaklar, deniz haydutluğu nedeniyle dünya ticaretinin ve deniz taşımacılığının maliyetlerinin ciddi şekilde yükseldiğini rapor ediyor. Türkiye’nin kullandığı uluslararası deniz rotalarında artan risk, ticari taşımacılıkta alınması gereken önlemlerin önemini ortaya koyuyor. 2025’in ilk dokuz ayında IMB tarafından 116 korsanlık vakasının kaydedilmesi de, denizcilikteki risklerin geçici olmadığını ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu küresel taşımacılık sisteminin güvenliğinin tehdit altında olduğunu gösteriyor.

ORINDA SALDIRISI: TÜRK DENİZ TAŞIMACILIĞI İÇİN ARTAN RİSKLER

Ukrayna’nın Odesa bölgesinde demirli bulunan ve yaklaşık 4 bin ton sıvılaştırılmış gaz taşıyan Türk gemisi ORINDA, Rusya tarafından düzenlenen drone saldırısıyla hedef alındı. Gemideki 16 Türk mürettebat, olası bir patlama riskine karşı hızla tahliye edilirken, olayda herhangi bir yaralanma yaşanmadı. Ancak gemide çıkan yangın nedeniyle kurtarma ve söndürme çalışmalarının sürdüğü bildiriliyor. Bu saldırı, sadece ORINDA gemisinin güvenliğini tehdit etmekle kalmayıp, aynı zamanda Türk deniz taşımacılığının Karadeniz ve çevresindeki artan riskler karşısında ne kadar savunmasız olduğunu da ortaya koyuyor. Stratejik olarak kritik bir bölge olan Odesa Limanı, hem lojistik hem ekonomik açıdan büyük öneme sahip ve böyle bir saldırı, yalnızca gemi sahibine değil Türkiye’nin enerji ve ticaret taşımacılığına doğrudan etkiler yaratabiliyor. Bu durum, Türk gemilerinin güvenliğini artıracak önlemlerin, sadece teknik ve lojistik değil aynı zamanda diplomatik ve uluslararası iş birliği boyutuyla da ele alınması gerektiğini gösteriyor. ORINDA örneği, korsanlık ve jeopolitik risklerin birleştiği noktada, ticari deniz taşımacılığının hem insani hem ekonomik hem de stratejik açıdan ne kadar kırılgan olabileceğini net biçimde ortaya koyuyor.

JEOPOLİTİK GERİLİMLER VE YAŞANAN SALDIRILAR

Sadece korsanlık değil bölgesel jeopolitik krizler de Türk gemileri için tehlike yaratıyor. Stratejik su yolları ve çatışma bölgelerine yakın rotalarda gemiler, silahlı tekne saldırıları, dronelarla tehdit veya doğrudan askeri risklerle karşı karşıya kalabiliyor. Türk Armatörler Birliği’nin raporlarına göre, Kızıldeniz ve Bab el-Mendep Boğazı gibi kritik bölgelerde gemilere yönelik silahlı teknelerle yaklaşma, drone ve füze saldırıları riskinin giderek arttığı görülüyor. Bu tehdit, seyrüsefer güvenliğini sadece ticari bir sorun olmaktan çıkarıp stratejik bir risk hâline getiriyor.

İLGİLİ KURUMLAR NASIL ÖNLEM ALMALI?

Artan korsanlık ve jeopolitik riskler, Türkiye’nin deniz taşımacılığında güvenliği sağlamak için kapsamlı önlemler almasını zorunlu kılıyor. Ticari gemilere entegre edilecek savunma sistemleri, aktif koruma ve erken uyarı sensörleri, gemi güvenliğini önemli ölçüde artırabilir. Diplomatik iş birliği de kritik bir rol oynuyor. Türkiye, NATO ve diğer uluslararası kuruluşlarla ortak devriyeler, bilgi paylaşımı ve deniz güvenliği iş birliklerini güçlendirerek tehlikeli sulardaki geçişleri güvence altına alabilir. Ayrıca sigorta şirketleri ve armatörler için risk değerlendirmesi ve kriz yönetimi sistematik şekilde uygulanmalı; fidye pazarlığıyla sonuçlanan kaçırma olaylarının maliyetleri minimize edilmelidir.

Türk gemilerine yapılan saldırılar, deniz taşımacılığının salt ekonomik bir faaliyet olmadığını; stratejik, güvenlik ve insani boyutlarıyla kritik bir alan olduğunu ortaya koyuyor. Küresel korsanlık verilerindeki artış, Türkiye için olduğu kadar dünya deniz ticareti için de ciddi bir uyarı niteliği taşıyor. Hem teknik hem diplomatik hem de stratejik önlemler, Türk deniz taşımacılığının güvenliğini sağlamak için artık bir zorunluluk hâline gelmiş durumda.