Karadeniz’in ortasında başlayan savaş, sadece toprakları değil; enerji hatlarını, diplomatik dengeleri ve boğazların stratejik anlamını da yeniden yazıyor. Türkiye, bu savaşta yalnızca komşu değil, aynı zamanda enerji geçişinin, barış arayışının ve jeopolitik denklemlerin merkezindeki ülke.
2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaş, Avrupa’nın enerji sistematiğinde köklü kırılmalara neden oldu. Ancak bu savaş, Türkiye için yalnızca ekonomik bir kriz değil, aynı zamanda fırsatlarla dolu karmaşık bir güvenlik sınavı anlamına geldi. Çünkü savaş uzadıkça enerji arz güvenliği ile diplomatik hareket alanı, Türkiye’nin dış politikasında birbirine daha fazla bağlanıyor.
Karadeniz’in Isınan Suları: Boğazların Jeopolitik Önemi
Montrö Boğazlar Sözleşmesi gereği, Türkiye savaş zamanlarında boğazlardan geçişleri kısıtlama hakkına sahip. Ve Türkiye bu hakkı, Rusya-Ukrayna savaşında dikkatle kullandı. Montrö çerçevesinde askeri gemi geçişlerine kapı kapatıldı, Karadeniz’deki tansiyonun daha da tırmanmasının önüne geçilmeye çalışıldı.
Bu karar, Ankara'nın diplomatik reflekslerinin ne kadar stratejik olduğunu gösterdi. Türkiye, NATO üyesi olmasına rağmen savaşan taraflara karşı tarafsızlık ilkesini bozmadan, barışın anahtarı olabilecek bir “denge aktörü” rolü üstlendi. Ve tam da bu pozisyon sayesinde enerji diplomasisinde kendine yeni bir alan açtı.
Enerji Korkusu Avrupa’da, Merkez Türkiye’de
Avrupa, Rus gazına olan bağımlılığının bedelini Ukrayna savaşıyla birlikte çok daha ağır biçimde hissetti. Rusya’ya uygulanan yaptırımların ardından, Moskova Avrupa’ya gaz akışını kısıtladı; fiyatlar fırladı, enerji tedarik güvenliği kırılganlaştı.
Tam bu noktada Türkiye, bir “enerji hub’ı” olma vizyonunu bir kez daha sahaya sürdü. TürkAkım, TANAP ve Güney Gaz Koridoru gibi projeler; Türkiye’yi sadece transit bir hat değil, aynı zamanda enerji diplomasisinin merkez oyuncusu haline getirdi.
Putin’in 2022 sonunda dile getirdiği “Türkiye’yi Avrupa’ya gaz dağıtım merkezi yapma” önerisi, bu stratejik dönüşümün somut bir yansımasıydı. Ankara ise bu öneriyi dikkatle değerlendirdi — çünkü bu öneri sadece enerji değil, diplomatik dengeyle yürütülebilecek karmaşık bir oyundu.
Diplomasiyle Korunan Enerji: Türkiye’nin Üçlü Dengesi
Türkiye’nin enerjideki kırılgan noktası, büyük ölçüde dışa bağımlılık. Doğalgazın büyük kısmı hâlâ Rusya, Azerbaycan ve İran’dan geliyor. Ancak bu kırılganlık, Türkiye’yi pasif değil, aktif diplomatik manevralara itiyor.
Ankara şu üç başlıkta denge kurmayı başardı:
Rusya ile Temkinli İş Birliği: Enerji akışının devam etmesi için Moskova ile doğrudan ilişkiler sürdürülüyor. Ödemelerde yerel para birimi kullanımı, Akkuyu Nükleer Santrali iş birliği gibi adımlar bu bağlamda önemli.
Ukrayna ve Batı ile Diyalog: Türkiye, tahıl koridoru anlaşmasında arabuluculuk yaparak hem savaşan taraflara hem de Batılı ülkelere güven verdi. Aynı zamanda AB’ye “alternatif enerji koridoru” teklifleri sunarak konumunu güçlendirdi.
Boğazların Stratejik Kartı: Montrö üzerinden askeri tansiyonu kontrol ederken, enerji güvenliği için Karadeniz’de yeni iş birliklerine alan açtı. Bu durum, Karadeniz’in barışçıl bir enerji havzası olarak kalmasına katkı sağladı.
Karadeniz’de Yeni Enerji Umudu: Sakarya Gaz Sahası
Türkiye’nin Karadeniz’deki doğalgaz keşifleri, özellikle Sakarya Gaz Sahası üzerinden elde ettiği rezervler, enerji güvenliğinde dışa bağımlılığı azaltma hedefi açısından önemli bir dönüm noktası oldu.
Bu keşifler sadece ekonomik değil; politik olarak da Ankara'nın elini güçlendirdi. Çünkü Türkiye, enerjide sadece dışa bağımlı değil; aynı zamanda potansiyel üretici ve dağıtıcı olarak da anılmaya başlandı. Bu durum, Avrupa'nın Türkiye ile daha yapıcı ilişkiler kurmasını kaçınılmaz hale getiriyor.
Sonuç: Türkiye, Enerji Oyununda Yalnızca Tahta Değil, Taş da Olmak İstiyor
Ukrayna-Rusya savaşı, enerjinin artık sadece bir ekonomik değil, aynı zamanda bir güvenlik ve diplomasi aracı olduğunu herkese hatırlattı. Türkiye, bu denklemde yalnızca bir geçiş ülkesi olarak kalmak istemiyor. Enerji üretimi, dağıtımı ve diplomasisiyle oyunun kurucularından biri olma vizyonunu kararlı biçimde sürdürüyor.
Ve bu vizyonun anahtarı, Karadeniz'de sergilenen diplomatik denge ile İstanbul ve Çanakkale boğazlarında uygulanan jeopolitik kararlılıkta gizli.
Boğazlardan geçen gemiler kadar, kurulan dengeler de ağırdır. Türkiye, enerji güvenliğini bu denge terazisinde yürütmeye devam ediyor.
Yerin altındaki gaz kadar, üstündeki diplomasi de değerlidir. Türkiye, bu denklemin artık sadece tüketicisi değil; aktörüdür.
Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı verileri, BM raporları, uluslararası ajans analizleri