Unutulmuş Bir Zaferin İzinde: Kut'ül-Amâre'den Türkiye'ye

KÖŞE YAZISI | Hazırlayan: Harun ŞAHİN

Tarih, unutanları affetmez. Hele ki kendi geçmişini, kendi zaferini unutan milletler… Kut'ül-Amâre, işte o büyük zaferlerden biridir. Osmanlı'nın çöküş döneminde gelen ama bir güneş gibi parlayan bu muazzam başarı, yıllarca tarih kitaplarının tozlu raflarında unutulmaya terk edildi. Neyse ki, artık yeniden hatırlanıyor. Ama yeterli mi? Elbette hayır.

Kut'ül-Amâre Nedir, Neden Önemlidir?

Yıl 1916. Birinci Dünya Savaşı’nın Ortadoğu cephesinde Osmanlı ordusu, İngilizlere karşı büyük bir mücadele veriyor. İngilizler, bugünkü Irak topraklarında yer alan Kut kasabasına kadar ilerlemiş. Ama karşılarında sıradan bir ordu yok: Halil Paşa’nın komutasındaki Osmanlı askerleri, açlık, susuzluk, sıcak ve salgın hastalıklarla boğuşmalarına rağmen Kut’u kuşatıyor. Tam 147 gün süren bu kuşatmanın sonunda İngilizler teslim oluyor. Osmanlı tam 13.000 kişilik bir İngiliz ordusunu esir alıyor. İngiliz tarihine geçen bu hezimet, o kadar büyük ki; İngiltere bu zaferin adını anmaktan bile kaçınıyor.

Ama ya biz?

Osmanlı'nın Son Direnişi, Şerefli Bir Hatıra

Kut'ül-Amâre, sadece bir askerî zafer değildir. Aynı zamanda Osmanlı'nın artık çöküşe geçmiş gövdesinin, hâlâ yıkılmadığını haykırdığı bir andır. Tüm imkânsızlıklara rağmen elde edilen bu başarı, bir milletin özverisini, sabrını, vatan sevgisini ve inancını gösterir. Halil Paşa’nın askerlerine gönderdiği mesajda söylediği şu sözler, adeta bir manifesto gibidir:

“Askerler! Bugün tarihe şan ve şeref bırakıyorsunuz. Bugün, Türk'ün bileğini bükemeyeceklerini bir kez daha dünyaya gösterdiniz.”

Bu zafer, işte bu kadar büyüktü.

Cumhuriyet Türkiye’sinde Tarih Bilinci

Cumhuriyet kurulduğunda, yeni bir ulus-devlet inşa edilirken Osmanlı geçmişiyle ilişkiler bir süreliğine askıya alındı. Kut'ül-Amâre gibi Osmanlı dönemine ait bazı büyük zaferler, bu dönüşüm sürecinde geri planda kaldı. Ancak tarih, siyasi gündemlerin ya da ideolojik tercihlerinin ötesinde bir mirastır. Biz bu mirasa ne kadar sahip çıkarsak, geleceğe o kadar sağlam adımlarla yürüyebiliriz.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti, 100 yılı aşmış bir geçmişe sahip. Peki biz Kut'ül-Amâre’yi ne kadar biliyoruz? O zaferin ruhunu çocuklarımıza ne kadar anlatabiliyoruz? Bir halkın özgüveni, geçmişte başardıklarıyla yoğrulur. Eğer kendi zaferlerimizi unutursak, başkalarının yazdığı tarihin esiri oluruz.

Tarihten Güç Almak, Geleceğe Yürümek

Bugün Ortadoğu hâlâ yangın yeri. Sınırlar yeniden çiziliyor, güç dengeleri sürekli değişiyor. Türkiye bu coğrafyada söz sahibi olmak istiyorsa, sadece ekonomik ya da diplomatik araçlarla değil, tarih bilinciyle, kültürel derinlikle, milli hafızayla da hareket etmek zorundadır. Kut'ül-Amâre, sadece Irak topraklarında kazanılmış bir zafer değil; aynı zamanda bugünkü Türkiye'nin stratejik, askerî ve kültürel reflekslerine de ilham verecek bir mirastır.

Bir Zaferi Hatırlamak Yeter mi?

Kut'ül-Amâre’yi yılda bir kez anmak yetmez. O zaferin ruhunu canlı tutmak için filmler yapılmalı, belgeseller çekilmeli, romanlar yazılmalı. Üniversitelerde sempozyumlar düzenlenmeli, müfredatlara girmeli. Çünkü bu zafer sadece geçmişe ait değil, geleceğe de ışık tutacak kadar değerlidir.

Tarihini bilmeyen milletlerin coğrafyasını başkaları çizer

Her milletin tarihinde kırılma anları vardır. Bizim tarihimizde Kut'ül-Amâre, işte o anlardan biridir. Bu zafer, hem Osmanlı'nın hem Türkiye'nin şerefli mazisinin bir parçasıdır. Unutmak ihanettir; hatırlamak ise bir borç…

Bu borcu ödemek için bir adım atalım: Çocuklarımıza Kut'ül-Amâre’yi anlatalım. Okullarda, evlerde, medyada… Çünkü tarih sadece geçmişi bilmek değil; aynı zamanda kim olduğumuzu, neyi savunduğumuzu, nereye yürüdüğümüzü bilmektir.

Ve unutmayalım:

Tarihini bilmeyen milletlerin coğrafyasını başkaları çizer.

Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı Verileri, BM Raporları, Uluslararası Ajans Analizleri