Yeni Suriye istikrara kavuşacak mı?

"Yeni Suriye istikrara kavuşacak mı?" sorusu gün geçtikçe derinleşmeye başladı. IŞİD bağlantılı bir pusuda iki Amerikalı asker ve bir Amerikalı sivil tercüman hayatını kaybetti, üç asker yaralandı. Bu saldırı, örgütün tamamen etkisiz hale getirildiği yönündeki söylemlerin sahadaki gerçeklikle örtüşmediğini bir kez daha ortaya koydu.

Washington bu saldırıyı doğrudan bir meydan okuma olarak gördü. ABD Başkanı Donald Trump’ın “çok ciddi bir misilleme ile karşılaşacaklar” açıklaması ve Savunma Bakanı Pete Hegseth’in sert mesajları da ABD’nin caydırıcılığını sahada yeniden ortaya koyacağını akıllara getirdi.

Yeni Suriye yönetimi açısından bakıldığında tablo daha da zor. Devlet Başkanı Ahmed el-Şara, saldırıyı açık biçimde kınayarak öfkesini dile getirdi. Ancak Şam’ın bu tür eylemleri hala kontrol edemediği gerçeği de kabak gibi karşımızda duruyor. Ülkenin tamamında merkezi otoritenin henüz tam olarak sağlanamaması, bu tür güvenlik açıklarını kaçınılmaz hâle getiriyor.

Suriye’de asıl sorun, silahlı yapıların geleceğine dair net bir çerçevenin hala çizilememiş olmasıdır. Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) yeni Suriye ordusuna entegrasyonu meselesi, bu belirsizliğin en somut örneğidir. Entegrasyon fikri teoride devletleşme sürecini destekliyor gibi görünse de, pratikte çok sayıda riski içinde barındırıyor.

SDG’nin ısrarla savunduğu mevcut yapısını koruyarak orduya dahil edilmesi ihtimali bile, uzun vadede paralel güç yapılanmalarının oluşmasına zemin hazırlıyor. ABD bu süreci, yerel ortaklara dayalı ve sınırlı askeri varlıkla yürütmeyi tercih ediyor. Washington açısından bu yaklaşım, 20 yılı aşkın bir süredir devam ettirdiği politikası yerine yeni ve büyük ölçekli askeri angajmandan kaçınma anlamına geliyor. Ancak saha bu stratejiye nasıl cevap veriyor? SDG ile kurulan ilişki, kısa vadede IŞİD’le mücadelede işlevsel olsa da Suriye’nin siyasi ve askeri bütünlüğü açısından ciddi soru işaretleri yaratıyor.

Palmira’daki saldırı, IŞİD’in sahada hala operasyon yapabilecek kapasiteye sahip olduğunu da gösterdi. Örgüt, geniş alanları kontrol ettiği dönemi geride bırakmış olsa da hücre yapılanmalarıyla varlığını sürdürüyor. Özellikle devlet otoritesinin zayıf olduğu bölgeler, bu tür saldırılar için elverişli bir zemin oluşturmaya devam ediyor.

Ankara'nın da çok defa dile getirdiği gibi Suriye’de gerçek istikrarın ancak tüm silahlı yapıların tasfiyesi ve merkezi devlet otoritesinin tek elde toplanmasıyla mümkün olabileceği günbegün ortaya çıkıyor. ABD'nin bölgedeki sınırlı varlığı, Türkiye'nin de NATO içindeki elini güçlendirirken, bölgedeki terör örgütlerinin beslenmesi ve devam ettirilmesinin milli güvenlik tehdidi oluşturabileceğini bir kez daha gördük. ABD, bu noktada özellikle Suriye'nin bağımsızlığı ve tüm unsurlarıyla entegre bir devlet olması için daha fazla çalışması gerekiyor. Türkiye'nin terörle mücadelesine verilen desteğin artırılması ve terör örgütlerinin silah bırakması çağrısı yapılarak, hem bölge halkının hem de devletler ve askeri güçlerin artık rahatladığı bir ortam oluşturulması elzemdir.

*Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.*