Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü… Hepimizin içini acıtan; konuşmaya, görünür kılmaya mecbur olduğumuz bir gerçekliğin etrafında bir araya geliyoruz. Çünkü biliyoruz ki şiddet yalnızca bir kadının değil; hepimizin yüreğinde iz bırakan, toplumun ruhuna işleyen bir yara. Ve bu yarayı iyileştirmenin yolu birbirimize omuz vermekten, dayanışmayı büyütmekten, sesimizi birlikte yükseltmekten geçiyor. İşte tam da bu sebeple bugün, Kadın Dayanışma Vakfı’nda gönüllü olarak çalışan Uzman Psikolog Tude Erdoğan’ın çalışmalarını ve iyileştirme yolundaki emeklerini konuştuk.
ŞİDDETLE MÜCADELEDE PSİKOLOĞUN KRİTİK ROLÜ
Tude Erdoğan Kadın Dayanışma Vakfı ile yolunun iki yıl önce kesiştiğini söyleyerek, yürüttüğü çalışmaları şöyle aktardı:
“Kadın Dayanışma Vakfı ile tanışalı yaklaşık iki sene oldu. Vakfın şiddet gören kadınlar için sağladığı temel hizmetlerin önemli bir kolu olan psikolojik destek kısmında gönüllü psikolog olarak yer alıyorum. Kadına yönelik şiddet yaşamış veya risk altında olan kadınlara psikolojik destek sunuyorum. Psikolojik destek, yaşanan travmatik deneyimlerin etkilerini azaltmaya, duygusal durumu dengelemeye ve karar vermede güçlenmeye odaklanır.”
Erdoğan, ihtiyaç halinde sosyal ve hukuki yönlendirmelerin de yapıldığını belirtti:
“Hem vakfa başvurmuş kadınlar hem de gönüllüler için toplumsal cinsiyet, kadına yönelik şiddet, ruhsal travma, ikincil travmatizasyon gibi konularda atölye çalışmaları ve eğitimler düzenliyoruz.”
KADINLARIN EN BÜYÜK YARASI: SUÇLULUK DUYGUSU VE GÖRÜLMEME HİSSİ
Erdoğan, başvuran kadınlarda en sık gördükleri psikolojik ihtiyacın duygusal olarak anlaşılma olduğunu ifade etti:
“Şiddete maruz kalan kadınlarda gözlemlediğimiz en temel psikolojik ihtiyaçların başında, yaşadıklarının anlaşılması ve duygusal olarak desteklenmeleri geliyor. Günümüzde şiddetin yer yer normalleştirildiği bir toplumsal atmosferde yaşıyoruz. Bu durum kadınların suçluluk ve utanç duyguları yaşamasına neden oluyor.”
Birçok kadının uğradığı şiddetin sorumluluğunu kendine yüklediğini belirtti:
“Kadın, yaşadıklarının adlandırıldığını, ciddiye alındığını ve yargılanmadan dinlendiğini hissettiğinde gerçekten desteklenmiş hissediyor.”
"KADINLARIN HİKÂYELERİNDE ‘EŞLİK EDEN’ KONUMDAYIZ"
Uzman psikolog Erdoğan, şiddete maruz kalıp destek almaya cesaret edemeyen kadınlara seslenerek şu mesajı verdi:
“Bu kararı vermek kolay değildir. Aksine son derece zor ve ürkütücü olabilir. Ancak çoğu zaman bu adım, kişinin kendisi için yaptığı en önemli ve dönüştürücü yatırımlardan biri haline gelir. Bizler, kadınların hikâyelerinde ‘iyileştiren’ değil, ‘eşlik eden’ konumdayız.”
Bu süreçte dayanışmanın dönüştürücü gücüne vurgu yaptı:
“Yaşanan travmaları silmek ya da unutmak mümkün değil; fakat bu hikâyelere tanıklık etmek, acıyı yük olmaktan çıkarıp paylaşılabilir hâle getirebilir. Bir kişi olarak başlayan bu yolculuk, zamanla kolektif bir güce dönüşür. “Bir sesken bin ses olmak” tam da budur. Dayanışma dediğimiz şey yalnızca birlikte olmak değil; birbirimizin yükünü hafifletmek, eksik kalan yerleri birlikte tamamlamak ve en çok da yalnız olmadığını hissettirebilmektir. Güvenli bağlar her zaman hayal ettiğimiz yerlerde kurulmayabilir; ancak tam da bu yüzden, bu süreçler güçlü bir dayanışma zemini yaratır. Çoğu zaman, karşımdaki kadınların hayatlarını yeniden kurarken bir evi tuğla tuğla inşa eder gibi sabırla ve kararlılıkla ilerlediklerine tanıklık ediyorum. Bu, umudun sessiz ama en güçlü hâlidir.”
"KADINLARIN KENDİLERİNİ FARK ETTİKLERİ ANDA DÖNÜŞÜM BAŞLIYOR"
Tude Erdoğan kendisini en çok etkileyen deneyimleri şu sözlerle anlattı:
“Kadınların hikâyelerinin merkezine kendilerini koymaya başladıkları ve verdikleri mücadelenin kendi yaşamları için olduğunu idrak ettikleri o anlar benim için çok etkileyici. Kendilerine değer vermeyi öğrenmeleri ve bu değeri hayatlarının her alanına taşımaları bu yolculuğun en kıymetli anları.”
"ARTIK ŞİDDETİN KONUŞULMADIĞI BİR GELECEK DİLİYORUM"
Susturulmaya çalışılan, “el âlem ne der” gibi toplumsal baskılara rağmen adım atma cesareti gösteren, destek arayan, destek alan ya da bu yönde düşünce geliştirebilen tüm kadınları saygıyla selamlayan Tude Erdoğan, 25 Kasım’ın anlamına ilişkin düşüncelerini şöyle aktardı:
“Bu özel gün, kadınların maruz kaldıkları her türlü şiddete karşı seslerini daha güçlü duyurdukları bir gün. Dileğim; cinsiyet eşitsizliğinin normalleştirilmediği, patriyarkal kalıpların sorgulandığı, eşitlik temelinde bir toplumsal atmosferin inşa edilmesi. Kadınların haklarını savunmak zorunda kalmadığı, şiddetin değil güvenin ve adaletin konuşulduğu bir geleceğe ulaşmayı temenni ediyorum.”