Dünya

36 Yıl Geçti, Acısı Dinmedi: Bulgaristan Türklerinin Sessiz Göçü

1989 yılında Bulgaristan'da uygulanan asimilasyon politikaları sonucu zorunlu göçe tabi tutulan Bulgaristan Türkleri, 36 yıl önce Türkiye'ye sığınarak yeni bir hayat kurdu. Bu büyük göç, Türk göç tarihinin en dramatik olayları arasında yer alıyor.

1980’li yıllarda Bulgaristan Komünist Partisi, ülkedeki Türk nüfusunu “tehdit” olarak tanımlayıp, bu nüfusu asimile etmeye yönelik bir dizi sert uygulama başlattı. Dönemin lideri Todor Jivkov tarafından yürütülen “soya dönüş” projesi, Türkçe isimlerin yasaklanması, Türkçe konuşmanın engellenmesi, ibadetlerin yasaklanması ve Kuran bulunduranların tutuklanması gibi uygulamaları içeriyordu.

Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hacer Ateş, “Türk çocuklarının sünnet edilmesi yasaklandı. Hatta bazı cenazelerin Hristiyan mezarlıklarına gömülmesi dayatıldı,” diyerek yaşananların vahametini vurguladı.

Direniş Kırcaali'den Yayıldı

26 Aralık 1984'te Kırcaali'de başlayan ilk büyük protestolar, kısa sürede ülke geneline yayıldı. Binlerce kişi gözaltına alındı, bazıları öldürüldü, toplama kamplarına gönderilenler oldu. Bu baskılar, uluslararası kamuoyunun tepkisini çekti ve Bulgaristan yönetimi yön değiştirmek zorunda kaldı.

1989 Göçü: Avrupa’nın En Büyük Zorunlu Göçlerinden Biri

Mayıs 1989’da başlayan ve 2 Haziran'da ilk kafilelerin Türkiye’ye ulaşmasıyla hız kazanan zorunlu göç, sadece 81 gün içinde 310 bin kişinin Türkiye’ye sığınmasıyla sonuçlandı. Göçmenler Edirne, Kırklareli, Bursa, İzmir, İstanbul, Tekirdağ, Balıkesir ve Sakarya gibi birçok ile yerleştirildi.

Toplamda ise 345 bin 960 kişi bir yıl içinde Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etti.

Sadece Bavullarıyla Değil, Hatıralarıyla da Geldiler

Ateş, "Bu insanlar her şeylerini orada bırakarak geldiler. Getirdikleri tek şey umutlarıydı" dedi. Göçmenlerin çoğu, Türkiye'ye sadece birkaç eşyayla gelirken, Bulgaristan’da kalan mallarını, evlerini, tarlalarını geride bıraktı.

Tarihe Not: Bir Ulusun Sessiz Çığlığı

1989 Bulgaristan göçü, yalnızca bireysel dramların değil, aynı zamanda bir milletin kültürel kimliğine yönelik saldırının belgesi oldu. Bugün aradan geçen 36 yıla rağmen, bu büyük göçün yarattığı acı hatıralar hâlâ tazeliğini koruyor.