Gazeteci Abdülkadir Selvi, kaleme aldığı yazısında asgari ücret belirleme sürecine, ekonomik verilere ve siyasi dengelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. TÜRK-İŞ'in açlık ve yoksulluk sınırı verilerini asgari ücretle kıyaslayan Selvi, AK Parti'nin oy tabanını oluşturan dar gelirli kesimin beklentilerine dikkat çekerek, oransal artışların siyasi sonuçları olabileceği uyarısında bulundu.
"DÜNYANIN EN BÜYÜK MATEMATİKÇİLERİNİN DAHİ BU PARAYLA NASIL GEÇİNİLECEĞİNİ HESAP EDEBİLECEKLERİNİ ZANNETMİYORUM"
Abdülkadir Selvi, mevcut ekonomik veriler ışığında asgari ücretin yetersiz kaldığını vurgulayarak şu ifadeleri kullandı:
"TÜRK-İŞ açlık sınırını 29.828 TL olarak ölçtü. Bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti 38.752 TL çıkıyor. Asgari ücret ise 22 bin 104 TL. Dünyanın en büyük matematikçilerinin dahi bu parayla nasıl geçinileceğini hesap edebileceklerini zannetmiyorum."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın işverenlere yönelik çağrısını hatırlatan Selvi, yazısında şunları kaydetti:
"CUMHURBAŞKANI Erdoğan asgari ücret için işverenlere, 'Kefenin cebi yok. Elinizi taşın altına koyun' diye seslenmişti. Asgari ücreti sadece rakamlardan ibaret görenlere inat bu Erdoğan’ın insani duruşunu ortaya koyuyor. 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.' Zaten asgari ücretlilerin, memur ve emeklilerin gözü de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çevrilmiş durumda. 'Reis bizi unutmasın' diyorlar. Devletin gücünü asgari ücretli ve emekliden yana kullanmasını istiyorlar."
"ASGARİ ÜCRETLİ, MEMUR VE EMEKLİNİN GEÇİM ENDEKSİNDEKİ ORANLAR TÜİK’LE AYNI DEĞİL"
Enflasyonla mücadele programı ve TÜİK verileri ile vatandaşın hissettiği enflasyon arasındaki farka değinen Selvi, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Asgari ücret ile memur ve emekli maaşlarına yapılacak zam nedeniyle gözler hükümete çevrilmiş durumda. Enflasyonla mücadele programında mesafe alınıyor. Makro göstergeler olumlu. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in enflasyonu kalıcı olarak düşürmezsek yapılacak zamlar enflasyon karşısında çare olmaz yaklaşımının da geçerli yanları var. Asgari ücret belirlenirken tek veri olarak enflasyon oranı alınmıyor ama büyük ölçüde belirleyici oluyor. Ancak hayatın gerçekleri TÜİK’in enflasyon sepetine sığmayacak kadar zorlu. Bir TÜİK enflasyonu var; bir de asgari ücretlinin, emeklinin ve memurun enflasyonu var. Elbette ki modern devletler resmi kurumların verilerini esas alacaklar. Ama asgari ücretli, memur ve emeklinin geçim endeksindeki oranlar TÜİK’le aynı değil. TÜİK’in enflasyon sepeti ile asgari ücretlinin, memur ve emeklinin sepeti aynı verilerden oluşmuyor. Dar gelirlinin enflasyon sepeti temel gıda harcamaları, ulaşım, sağlık, giyim, kira, okul masrafları, elektrik, su, doğalgaz faturaları gibi temel ihtiyaçlardan oluşuyor. Bunların enflasyon oranı ise diğer verilere göre çok yüksek."
"AK PARTİ EN ÇOK OYU ASGARİ ÜCRETLİLER, EMEKLİLER VE ESNAFTAN ALIR"
Selvi, asgari ücretlilerin ve emeklilerin siyasi tercihler üzerindeki etkisine işaret ederek, AK Parti'nin bu kesimle olan ilişkisine dair şu görüşleri paylaştı:
"1 milyon çalışanın 6.8 milyonunun asgari ücretli olduğu tahmin ediliyor. Emeklilerin sayısı ise 16 milyon 950 bin. Bu hiçbir siyasi partinin göz ardı edebileceği bir kitle değil. Asgari ücretliler, memurlar ve emekliler bu ülkenin sigortasıdır. Siyasi istikrarın teminatıdır. Dar gelirliler aynı zamanda AK Parti’nin oy tabanını oluşturur. Başka bir deyişle AK Parti en çok oyu asgari ücretliler, emekliler ve esnaftan alır. Seçkinler AK Parti’ye oy vermezler. Özal’ın tek başına iktidar olduğu 1983 seçimlerinden bu yana seçimleri izlerim. Halk ekonomiye, refaha oy verir. Düzenli olarak anketleri takip ediyorum. Ekonomi yine birinci sırada çıkıyor. AK Parti, 23 yıldır iktidarda olmasını dar gelirlilerin durumunu iyileştirmesine borçludur. Ama son yıllarda ekonomik istikrar programında yük bu kesimlerin omuzlarına bindi."
"BU YIL DA ASGARİ ÜCRETİ VE EMEKLİ ZAMLARINI DÜŞÜK TUTALIM DİYE DÜŞÜNÜLÜYORSA BU HESAP YANLIŞ BİR HESAPTIR"
Yerel seçim sonuçlarını hatırlatan ve duygusal kopuş uyarısında bulunan Selvi, yazısında şu ifadelere yer verdi:
"Yerel seçimlerde emeklilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bekledikleri bir müjde gelmeyince duygusal bir kopuş yaşandı. Yerel seçim sonuçları ortada. Bu yıl da asgari ücreti ve emekli zamlarını düşük tutalım gelecek yıl artırırız, böylece seçimlerde bize oy verir diye düşünülüyorsa bu hesap yanlış bir hesaptır. Çünkü duygusal bir kopuş başladı mı onu tersine çeviremezsiniz. Bu kitleler yanınızdan uzaklaşmadan onları kazanmaya çalışacaksınız. Gitti mi gider. Bu kez muhalefetin yanına geçip iktidara ders vermeye kalkışır. 1989 seçimlerinde Özal’ı uyarmışlardı. 2024 yerel seçimlerinde de iktidara uyarıda bulundular."
"İŞVEREN VE EKONOMİ YÖNETİMİ YÜZDE 25’İ DÜŞÜNÜYOR BU DA 27 BİN LİRA EDİYOR"
Konuşulan zam oranları ve beklentiler hakkında bilgi veren Selvi, şunları aktardı:
"Asgari Ücret Komisyonu perşembe günü ikinci toplantısını yapacak. Ama teklifler önümüzdeki hafta yapılacak toplantıda alınacak. Asgari ücrete yüzde 25 oranında bir artış yapılması konuşuluyor. Asgari ücret, 27 bin liraya denk geliyor. Bu rakam yeter mi? Yetmez. 4 bin 500 liralık bir artış asgari ücretlinin hangi derdine çare olacak? Bu hafta değil önümüzdeki hafta asgari ücretle ilgili teklifler alınacak. İşveren ve ekonomi yönetimi yüzde 25’i düşünüyor. Bu, 27 bin lira ediyor. Bu oran yüzde 30’a çıkıp 29 bin lira seviyesine yükseltilsin diye bir eğilim de söz konusu. Bu da yetmez. Psikolojik sınır olan 30 bin TL’yi aşması iyi olur. Bu veriler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın insani bir dokunuş yapmasını gerekli kılıyor. Çünkü asgari ücretlilerin ve emeklilerin gözü Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çevrilmiş durumda. 'Reis bizi unutma' diyorlar."
"BEN YEŞİL'İM DİYEN KİŞİNİN SAHTE YEŞİL OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI"
Selvi, yazısının son bölümünde kamuoyunda gündem olan "Yeşil" iddialarına da değinerek şu bilgileri paylaştı:
"Gazeteci Saygı Öztürk’ü arayarak 'Ben Yeşil'im diyen kişinin 'sahte Yeşil' olduğu ortaya çıktı. Terörsüz Türkiye süreci önemli bir aşamaya gelince birileri mesaj vermek istemişler. Bula bula yarı açık cezaevindeki yaşlı bir meczubu buluyorlar. Bu işlerde hep bir meczup bulunur. İfadesini öğrenince 'Bu tam bir meczupmuş' dedim. Bu işin gazetecilik açısından da çıkarılacak dersleri var. Şahıs ifadesinde 'Benim gözlerimi bağladılar. Beni bir yere götürdüler. Yılmaz Özdil, Emin Çölaşan ve Saygı Öztürk beni sorguladılar' demiş."