Türkiye’de doğum hizmetlerinde önemli bir eşik aşılmak üzere. Sağlık Bakanlığı’nın adım adım yaygınlaştırdığı ücretsiz suda doğum uygulaması, hem anne adaylarının doğum tercihlerini şekillendiriyor hem de kamu hastanelerinin doğum hizmetlerinde yeni bir standardın işaretini veriyor. Doğal doğumu destekleyen, ağrıyı azaltan ve annenin kontrol hissini artıran bu yöntem, bilimsel araştırmalarda da son yıllarda tekrar öne çıkmış durumda. Peki suda doğum gerçekten ne vadediyor? Kadın Doğum Uzmanı Dr. Şeyma Matoğlu, hem avantajları hem riskleri hem de yeni uygulamanın hastanelere getirdiği sorumlulukları anlattı.
YENİ KONFOR ADIMI MI ZORLU BİR DAYANIKLILIK TESTİ Mİ?
Türkiye’de doğum politikalarında fizyolojik ve doğal sürece yönelimin güçlendiği bir dönemden geçiliyor. Sağlık Bakanlığı’nın bazı devlet hastanelerinde suda doğum hizmetini ücretsiz sunma kararı da bu dönüşümün en görünür adımlarından biri oldu. Söz konusu karar, bir yandan anne adaylarına daha konforlu bir seçenek sunarken diğer yandan sağlık sisteminin altyapısından personel eğitimine kadar pek çok alanı sınava sokacak gibi görünüyor.
SUDA DOĞUM RİSK BARINDIRIR MI?
Dünya genelinde yapılan kapsamlı analizler, suda doğumun özellikle düşük riskli gebeliklerde güvenli bir alternatif olabileceğine işaret ediyor. Meta-analizler, enfeksiyon oranlarında artış görülmediğini, postpartum kanamanın azalabildiğini ve bebeğin yoğun bakım ihtiyacının daha düşük olabileceğini gösteriyor. Tam da bu noktada Dr. Şeyma Matoğlu, yöntemin en güçlü yanlarından birine şöyle dikkat çekiyor:
“Suda doğum aktif doğum eylemi sırasında doğum ağrılarını azaltmada çok etkin bir yöntemdir. Annenin doğum sürecine uyumunu kolaylaştırıp doğal doğumu destekler.” Literatürde birçok çalışmanın doğum süresinin kısalabildiğini ortaya koyduğunu hatırlatan ve bu durumun hasta memnuniyetine katkıda bulunduğunu ifade eden Matoğlu, “Doğum süresini kısaltabildiğine dair çalışmalar da mevcuttur. Bu sayede hasta memnuniyeti de artmaktadır” dedi. Ancak bilimsel veriler avantajların yanında riskleri de gösteriyor. Umbilikal kord kopması gibi nadir ama ciddi komplikasyonlar, hijyen ve izlem eksiklikleri, sertifikasız ekiplerin uygulama yapması gibi sorunlar yöntemin hassas doğasını hatırlatıyor.
HER GEBELİK SUYA UYGUN DEĞİL
Suda doğumun yaygınlaşması pek çok anne adayını heyecanlandırsa da Dr. Matoğlu, yöntemin her gebelik için önerilemeyeceğini vurguluyor. Riskli grupları sıralarken şu uyarıyı yapıyor:
“Çoğul gebelikler, aktif kanaması olan gebeler, makat ya da enine geliş gibi uygun olmayan pozisyonlarda olan bebekler, 37 haftadan önce doğum eylemi başlayanlar, aktif enfeksiyon geçiren anne adayları ve fetüsün iyilik halinin bozuk olduğu durumlar suda doğum için uygun değildir.” Bu nedenle yöntemin her hastanede yaygınlaşması kadar doğru hasta seçimi de güvenlik açısından kritik önem taşıyor.
KORKUYU AZALTAN BİR ADIM
Türkiye’nin bazı pilot hastaneleri, suda doğumun alt yapısını sağlayarak güvenli uygulamalar yürütüyor. Jakuzili doğum odaları, su sıcaklık kontrol sistemleri, düzenli kültür örnekleri ve sürekli anne takibini içeren protokoller, yöntemin başarıyla uygulanabileceğini gösteriyor. Ancak tablo ülke geneline yayılınca sorular büyüyor: Her hastane bu standartları sağlayabilecek mi? Artan talep karşısında hijyen protokolleri ve personel eğitimleri korunabilecek mi? Sahadaki durumu değerlendiren Dr. Matoğlu bu noktada şu sözlerle açık bir mesaj veriyor:
“Pratikte mutlaka uygun altyapının sağlanması, sağlık personellerine gerekli eğitimlerin verilmesi gerekmektedir.” Bu değerlendirme, ücretsiz hizmetin sadece bir seçenek sunmakla sınırlı olmadığına; sürdürülebilir kaliteye ancak sistematik bir hazırlıkla ulaşılabileceğine işaret ediyor. Suda doğumun ücretsiz olması, özellikle doğum korkusu yaşayan kadınlar için psikolojik bir rahatlama yaratıyor. Bu model aynı zamanda özel hastanelere erişemeyen aileler için daha eşitlikçi bir sağlık hizmeti sunuyor. Dr. Matoğlu da bu noktaya değinerek ücretsiz hizmetin doğum tercihlerini nasıl etkileyebileceğini şöyle özetliyor:
“Bu uygulamanın ücretsiz de olması, hastaların vajinal doğuma yaklaşımını güçlendirecektir.” Bu etki, Türkiye’de sezaryen oranlarının düşürülmesi hedefiyle de örtüşüyor.
NORMAL, EPIDURAL, SUDA DOĞUM VE SEZARYEN: KARAR VERMEK NEDEN ZOR?
Devlet hastanelerinde ücretsiz suda doğumun başlaması, Türkiye’nin doğum politikalarında yeni bir pencere açtı. Bu pencere hem daha insancıl bir doğum deneyimi sunabilir hem de normal doğumu destekleyen bir kültür oluşturabilir. Ancak yöntemin güvenli ve sürdürülebilir kalması; hijyen, altyapı, uzman personel ve doğru hasta seçimi gibi kritik unsurların titizlikle yönetilmesine bağlı. Bilimsel veriler yöntemin doğru uygulandığında son derece faydalı olabileceğini gösteriyor; Dr. Şeyma Matoğlu’nun değerlendirmeleri ise bu faydaların pratiğe ancak güçlü bir altyapıyla yansıyabileceğini hatırlatıyor. Yani bunlar demek oluyor ki Türkiye önemli bir fırsat yakaladı. Şimdi bu fırsatı korumak için kaliteli bir sistem inşa etme zamanı.