22 Aralık’ta Batı Kudüs’te İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi liderlerinin katılımıyla düzenlenen üçlü zirve, Doğu Akdeniz’de son yıllarda şekillenen yeni jeopolitik denklem açısından dikkat çekici bir aşamaya işaret etmektedir. Resmî açıklamalarda doğrudan ifade edilmese de, zirveye ilişkin İsrail, Yunan ve Rum basınında yer alan değerlendirmeler, görüşmelerin arka planında Türkiye’ye yönelik ortak güvenlik kaygılarının bulunduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle “ortak müdahale gücü” iddiaları ve yapılan açıklamalardaki söylemler, bu yönde güçlü sinyaller vermektedir.

Başlangıçta enerji ve ekonomik iş birliği ekseninde şekillenen İsrail–Yunanistan–GKRY hattı, zamanla Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de dengelemeyi ve dışlamayı hedefleyen daha kapsamlı bir stratejik yapıya dönüşmüştür. Bu sürecin merkezinde, Türkiye’nin deniz yetki alanları, enerji kaynakları ve bölgesel güvenlik mimarisi konularında artan askeri ve diplomatik varlığından duyulan rahatsızlık yer almaktadır. Zirve sonrası yapılan ortak açıklamalarda kullanılan “üç gerçek demokrasi” söylemi ve güvenlik vurguları, Türkiye’yi örtük biçimde sorun kaynağı olarak konumlandıran bir çerçeve sunmaktadır.

Üçlü iş birliğinin temel araçlarından biri, Türkiye’yi dışlayan enerji ve bağlantısallık projeleridir. Hindistan–Orta Doğu–Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) gibi büyük ölçekli altyapı projeleri, Asya’yı İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya bağlamayı hedeflerken, coğrafi gerçekliklere rağmen Türkiye’yi devre dışı bırakmaktadır. Bu yaklaşım, ekonomik gerekçelerden ziyade jeopolitik dışlama mantığına dayanmaktadır ve Türkiye’nin bölgesel merkez ülke rolünü zayıflatmayı amaçlayan daha geniş bir stratejinin parçası olarak değerlendirilmektedir.

İş birliğinin giderek askeri bir boyut kazanması, bu stratejinin sertleştiğini göstermektedir. Kritik altyapıların korunması, deniz ve siber güvenlik başlıkları ile terörle mücadele söylemleri öne çıkarılsa da, bu başlıkların arka planında Türkiye’nin deniz yetki alanları, askeri varlığı ve bölgesel nüfuzunun hedef alındığı bir çerçeve bulunmaktadır. “3+1” formatı ve ABD desteğiyle bu yapının uluslararası meşruiyetinin güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.

Zirve sonrasında öne çıkan bir diğer unsur ise söylemsel ve algısal inşa sürecidir. Kudüs ve Atina’nın “Batı medeniyetinin temelleri” olarak sunulması, “kadim halklar” vurgusu ve ortak tarih anlatıları üzerinden üçlü iş birliğine kültürel ve tarihsel bir meşruiyet kazandırılmaya çalışılmaktadır. Bu söylem, bölgenin çok katmanlı tarihini indirgemeci biçimde ele alırken, Filistinliler, Türkler ve diğer Doğu Akdeniz toplumlarını dışarıda bırakan seçici bir anlatı üretmektedir. Ayrıca, üç ülkenin bağımsızlık süreçlerinin ortaklaştırılması, tarihsel bağlamları göz ardı eden yüzeysel bir çerçeve sunmaktadır.

Astana’da 5. Göçebe Oyunları Başladı
Astana’da 5. Göçebe Oyunları Başladı
İçeriği Görüntüle

Genel olarak analiz, enerji iş birliğinden askeri eşgüdüme uzanan bu sürecin, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlamayı ve çevrelemeyi hedefleyen bir düzen arayışı olarak kurgulandığını ortaya koymaktadır. Kolektif güç yoluyla istikrar ve güvenlik sağlama iddiasına rağmen, bölgenin jeopolitik gerçekliği ve Türkiye’nin tarihsel, coğrafi ve stratejik ağırlığı dikkate alındığında, bu tür girişimlerin Türkiye’yi dışlayarak kalıcı bir istikrar üretip üretemeyeceği tartışmalı bir zemin olarak sunulmaktadır.

Kaynak: AA