Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in son açıklamalarıyla yeniden gündeme gelen zorunlu eğitimin süresi ve yapısının değişmesi tartışmaları, kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. “2+2+2” ya da “3+1” gibi yeni modellerle eğitim sisteminde büyük bir dönüşüm sinyali verilirken bu değişikliklerin ardında yatan asıl motivasyon da tartışma konusu.
ZORUNLU EĞİTİM 12 YILDAN 9 YILA MI DÜŞÜYOR?
Eğitim Sen Genel Sekreteri Zülküf Güneş; bu dönüşümün sadece teknik değil aynı zamanda derin bir ideolojik yönelim barındırdığını ifade ediyor. Güneş’e göre; “esneklik” adı altında sunulan yeni yapı, gerçekte sosyal adaleti ve fırsat eşitliğini daha da zayıflatma tehlikesi taşıyor.
"ESNEKLİK", YOKSUL ÖĞRENCİLER İÇİN BİR TUZAĞA DÖNÜŞEBİLİR
Eğitim sisteminde esnekliğin bireysel tercihlere dayalı özgürlükçü bir yapı gibi sunulduğunu belirten Güneş, bu iddiaların gerçekte birçok öğrenci için zorunlu kısıtlanmışlığa dönüşeceğini vurguluyor:
“Seçim özgürlüğü, yalnızca seçme kapasitesine sahip olanlar için anlamlıdır. Yoksul ve kırılgan grupların çocukları için bu modeller, erken yönlendirme ve sistem dışına itilmeyi beraberinde getirebilir. Kamusal eğitim, bireyin omzuna karar yükü bırakan değil, fırsat eşitliğini güvence altına alan bir sistem olmak zorundadır.”
4+4+4'ÜN SESSİZ İTİRAFI MI?
Yeni eğitim modellerinin gündeme gelmesini, 2012’de yürürlüğe giren 4+4+4 sisteminin başarısızlığıyla ilişkilendiren Güneş, geçmişte yapılan hataların bugün yeniden ve farklı bir ambalajla sunulduğunu ifade ediyor:
“Bu sistem, öğrencileri erken yaşta yönlendiren, eğitim sürecini ‘kutulara’ ayıran ve sosyoekonomik eşitsizlikleri artıran bir yapıydı. Bugünkü tartışmalar, bu modelin başarısızlığının sessiz bir itirafıdır.”
TEKNİK DEĞİL İDEOLOJİK BİR DÖNÜŞÜM
Eğitimde yapılan yapısal değişikliklerin teknik değil, ideolojik tercihler olduğunun altını çizen Güneş, yeni sistemle hedeflenen insan profilinin de değiştiğini söylüyor:
“Eğitim sadece bilgi aktaran değil aynı zamanda nasıl bir toplum istenildiğini belirleyen bir ideolojik aygıttır. Bugün sunulan modeller; sorgulayan değil uyum sağlayan, itaatkar bireyler yetiştirme hedefiyle örtüşüyor. Bu, piyasanın ihtiyaçlarına göre biçimlenen neo-liberal bir eğitim anlayışıdır.”
ÇOCUK EMEĞİ YENİDEN Mİ YAYGINLAŞACAK?
Zorunlu eğitimin süresinin kısaltılmasının, çocuk emeğinin yaygınlaşması riskini doğurduğunu belirten Güneş, özellikle kırılgan bölgelerde eğitimden erken kopuşların artacağını söylüyor:
“Ekonomik olarak kırılgan aileler için bu düzenleme, çocukların erken yaşta iş gücüne yönelmesine yol açabilir. Eğitim, yalnızca bilgi değil aynı zamanda sosyal gelişimdir. Sürenin kısalması, bu kazanımları daraltarak sosyal adaleti zayıflatır.”
"KAMUSAL DESTEK MEKANİZMALARI ŞART"
Zülküf Güneş, bu tür yapısal değişikliklerin ancak kamusal destek mekanizmalarıyla dengelenebileceğini vurguluyor:
“Rehberlik, burs, ulaşım, ek eğitim olanakları gibi unsurlar zorunlu hale getirilmeden bu dönüşüm, eşitlik değil daha fazla eşitsizlik üretir. Eğitim hakkı, süresi kısaltılarak değil kamusal sorumluluk genişletilerek korunabilir.”
Yeni modellerin “bireysel tercih ve esneklik” adı altında sunulması, yüzeyde cazip görünse de sistemin içine doğrudan temas eden uzmanlar bu değişikliklerin altında toplumsal eşitsizlikleri derinleştirecek yapısal riskler olduğuna işaret ediyor. Eğitim Sen Genel Sekreteri Zülküf Güneş’in ifadeleri, bu dönüşümün sadece teknik değil aynı zamanda toplumsal ve ideolojik bir yönelim olduğunun altını çiziyor.
Görünen o ki, Türkiye’de eğitim politikaları sadece öğrenciye ne öğretileceğini değil, nasıl bir birey ve nasıl bir toplum hedeflendiğini de yeniden şekillendiriyor.