KAFATASI DELME UYGULAMASI (TREPANASYON)

“Kötü ruh dışarı çıksın” diye kafatasını deldiler…
Antik çağlardan Orta Çağ’a kadar uzanan süreçte, zihinsel rahatsızlıklar genellikle “içerideki kötü ruhların” işi olarak görülüyordu. Bu inanca göre ruhu serbest bırakmak için hastanın kafatası keskin taşlarla delinirdi. Bu ilkel cerrahi yöntem; kan kaybı, enfeksiyon ve ölümle sonuçlanan çok sayıda vakaya neden oldu. Bugün tıbbın en karanlık miraslarından biri olarak kabul ediliyor.

ŞEYTAN ÇIKARMA RİTÜELLERİ

Ruhsal bozukluklar “iblisin eseri” sayıldı, bedenler cezalandırıldı...
Orta Çağ'da akıl sağlığı problemleri çoğu zaman dini bir mesele olarak ele alınıyordu. Kilise mensupları, hasta bireylerde “şeytanın var olduğuna” inanır, onları zorla dualarla, tütsülerle, hatta fiziksel şiddetle arındırmaya çalışırdı. Bazı vakalarda hasta yakılarak “arınma” sağlanmaya çalışıldı. Bu uygulamalar, binlerce insanın yaşamına ya da kalıcı hasara mal oldu.

DAMAR AÇMA VE VÜCUT BOŞALTMA YÖNTEMLERİ

Denge arayışı: Sülükler, kusturucular, kan kaybı...
Hipokrat’ın dört sıvı teorisine dayanan anlayışa göre; insan bedeninde kan, balgam, sarı safra ve kara safra dengede olmalıydı. Zihinsel hastalık bu dengenin bozulduğuna yorulunca, hastaların damarları kesilerek ya da sülükle kanı alınır; mide kusturucularla boşaltılırdı. Ancak bu uygulamalar çoğu zaman hem fiziksel çöküşe hem de iyileşmeyen psikolojik sorunlara yol açtı.

ZİHİNSEL HASTALIKLARDA “DUYGU BOĞMA” YÖNTEMLERİ

İnançla tedavi değil, suskunlukla baskılama…
Birçok medeniyet, zihinsel farklılıkları hastalık yerine “uyumsuzluk” olarak gördü. Bu nedenle, hastalar zincire vuruluyor, karanlık hücrelerde tutuluyor ya da toplumdan tamamen izole ediliyordu. Özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa'da akıl hastaneleri adeta hapishaneye dönüştü. Sessizlik sağlığa giden yol sanıldı; oysa bireyler hem fiziksel hem de psikolojik çöküşe sürüklendi.

SANATLA İYİLEŞME: DÖNÜM NOKTASI

İnsani yaklaşımın ilk adımı: Müzik, resim, hareket...
Tüm bu acı verici yöntemlerin arasında, bazı medeniyetler farklı bir yol denedi. Antik Mısır’dan Rönesans Avrupa’sına kadar uzanan dönemde, sanatın ruhu onarıcı gücüne inanılmaya başlandı. Müzik, resim, dans gibi faaliyetler; bireyin duygularını ifade etmesine ve zihinsel rahatlama yaşamasına yardımcı oldu. Bu anlayış, bugün modern psikolojide kullanılan sanat terapisinin de temellerini attı