Paris’ten Sidney’e uzanan kanlı saldırı zinciri, Türkiye’yi sınır ötesi terörle mücadele kavramıyla ilk kez yüz yüze getirdi. Bu dosya, Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia’nın nasıl doğduğunu, diplomasi koridorlarını kana bulayan eylemlerini ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın perde arkasındaki kontr-terör hamleleriyle nasıl tasfiye edildiğini mercek altına alıyor.
1975’te Filistin Kurtuluş Cephesi kamplarında temelleri atılan Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia (ASALA), Sovyet istihbaratının lojistik ve finansal desteğiyle hızla silahlandı. Lider Agop Agopyan’ın stratejisi, Türk diplomatlarına yönelik suikastlarla dünyaya “Ermeni davası”nı hatırlatmak ve Ankara’yı uluslararası arenada yıpratmaktı. Suriye, Yunanistan ve Fransa istihbarat servislerinin sağladığı sahte pasaportlar, güvenli evler ve silah rotaları, örgütü kısa sürede sınır ötesi bir terör makinesine dönüştürdü.
ASALA, ilk büyük eylemini 27 Ocak 1973’te Los Angeles’ta iki Türk başkonsolosluk görevlisini öldürerek gerçekleştirdi. Takip eden on dört yılda örgüt, 39’u silahlı, 71’i bombalı olmak üzere 110 saldırıya imza attı; 41 Türk diplomatı şehit etti, sayısız sivili yaraladı. Hedef listesi, Viyana’dan Madrid’e, Sidney’den Brüksel’e uzanıyordu. Suikastlar, Türk devletini “yabancı topraklarda savunma” baskısı altına sokarken, yurtdışındaki temsilciliklerin güvenlik paradigmasını kökten değiştirdi.
Art arda gelen cinayetlerden sonra Milli İstihbarat Teşkilatı, Hiram Abas ve Osman Nuri Gündeş’in koordinesinde kontr-terör birimi oluşturdu. Ekip, Mossad’la taktik istihbarat paylaşarak önce Lübnan Bekaa’daki eğitim üslerine baskınlar düzenledi. Sorgulanan militanların itiraflarıyla Fransa, Avusturya ve İsviçre’deki hücreler deşifre edildi. 1981’den itibaren Abdullah Çatlı ve Oral Çelik gibi “gönüllü saha adamları” destek unsuru olarak sahaya sürüldü; MİT ajanları ise perde arkasında operasyonun omurgasını oluşturdu.
Art arda gelen cinayetlerden sonra Milli İstihbarat Teşkilatı, Hiram Abas ve Osman Nuri Gündeş’in koordinesinde kontr-terör birimi oluşturdu. Ekip, Mossad’la taktik istihbarat paylaşarak önce Lübnan Bekaa’daki eğitim üslerine baskınlar düzenledi. Sorgulanan militanların itiraflarıyla Fransa, Avusturya ve İsviçre’deki hücreler deşifre edildi. 1981’den itibaren Abdullah Çatlı ve Oral Çelik gibi “gönüllü saha adamları” destek unsuru olarak sahaya sürüldü; MİT ajanları ise perde arkasında operasyonun omurgasını oluşturdu.
15 Temmuz 1983’te Paris Orly’de ASALA’nın düzenlediği bombalı eylem, sekizi sivil toplam on kişinin ölümüyle sonuçlandı. Fransız kamuoyu, o güne dek göz yumduğu “sözde bağımsızlık terörü”nün gerçek yüzüyle tanıştı. Fransa iç istihbaratı DGSE, örgütün Paris’teki lojistik ağını çökertirken; Batı basını, ASALA’yı “sivil katliamı yapan radikal yapı” olarak yaftaladı. Finansal kanallar kesildi, siyasi sığınaklar daraldı; örgüt içeride hizip çatışmalarına sürüklendi.
ASALA’nın kurucusu Agop Agopyan, 28 Nisan 1988’de Atina’da bindiği takside başına isabet eden iki mermiyle öldürüldü. Yunan polisi, tetikçiyi Yemen pasaportlu 39 yaşındaki Abdul Muhammed Kasım adıyla yakaladı; fakat geride hiçbir devlet izi bırakılmadı. Gözlemciler, operasyon planını MİT kontr-terör biriminin hazırladığını, “iz bırakmayan” sahte kimlik halkasının Profsoyuz/Levante hattından beslendiğini raporladı. Liderini kaybeden ASALA, dağınık hücrelere bölünüp kısa sürede etkisizleşti.
ASALA’nın çöküşü, Sovyetler’in çözülmesi ve Soğuk Savaş’ın bitişine denk geldi. Aynı yıllarda Türkiye, içerde PKK’nın yükselen şiddetiyle yüzleşti. Lübnan kamplarında aynı eğitimi paylaşan iki örgüt arasındaki lojistik hatlar, ideolojik söylem değişse de varlığını korudu. ASALA’nın boşalttığı “diplomatik baskı” rolü, 1990’lardan itibaren Avrupa şehirlerinde PKK protestolarına evrildi. Kontra-terör deneyimi, Türk güvenlik doktrininde “terörü kaynağında kurut” ilkesine dönüşerek MİT’in kurumsal hafızasına kazındı.