Dünya

KKTC Başbakanı Üstel: “Kuzey Kıbrıs’ın tanınması diplomatik değil, tarihin gecikmiş adaletidir”

KKTC Başbakanı Ünal Üstel, Azerbaycan’ın Şuşa kentinde düzenlenen “Yeni Dünya Düzeni: Jeopolitik Boyutlar ve Küresel Zorluklar” konferansında yaptığı konuşmada, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin uluslararası tanınmasının yalnızca diplomatik bir mesele olmadığını, bunun tarihi bir adaletin yerine gelmesi anlamına geldiğini söyledi.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Başbakanı Ünal Üstel, Azerbaycan’ın kültürel başkenti Şuşa’da düzenlenen “Yeni Dünya Düzeni: Jeopolitik Boyutlar ve Küresel Zorluklar” konferansında yaptığı konuşmada yalnızca kendi ülkesinin değil, dünya kamuoyunun görmezden geldiği bir halkın adalet arayışını dile getirdi.

“KKTC’nin tanınması sadece diplomatik bir mesele değildir; bu, tarihi bir adaletin yerine gelmesidir,” dedi Üstel, salondaki liderlere ve düşünce insanlarına seslenirken. Bu söz, bir iddianın değil, bir halkın on yıllardır bastırılmış varlığının özeti gibiydi.

Türk dünyasına stratejik bir hatırlatma: KKTC, Akdeniz’in kilididir

Üstel’in konuşması yalnızca ulusal sınırlarla sınırlı bir talep sunmadı. Aksine, KKTC’yi “Türk dünyasının denize açılan kapısı” olarak tanımlayarak meseleyi jeopolitik gerçeklik zeminine taşıdı. Bu ifade, Doğu Akdeniz’deki enerji dengeleri ve güvenlik mimarisi açısından Kuzey Kıbrıs’ı bölgesel bir denklemin parçası haline getiriyor.

Bu bağlamda KKTC’nin tanınması yalnızca sembolik bir adım değil; Türk devletleri için deniz erişimi, ticaret rotaları ve enerji projelerinde ortaklık zemini anlamına da geliyor.

Şuşa’da verilen mesaj, Lefkoşa’dan daha büyük yankı uyandırabilir

Karabağ Savaşı sonrası Türk dünyasının sembol kenti haline gelen Şuşa’da böyle bir konuşmanın yapılması da tesadüf değil. Üstel, Şuşa’nın direnişin ve yeniden doğuşun simgesi olduğunu hatırlatarak, “KKTC de benzer bir mücadeleyle ayakta kaldı,” dedi.

Bu anlatım, Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını geri almasının ardından edindiği meşruiyetle, KKTC’nin meşru varlığı arasında doğrudan bir paralellik kuruyor.

“Egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm dışında yol yok”

Kıbrıs sorununa dair çözüm önerisini net bir dille dile getiren Üstel, “Egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm, hem adil hem gerçekçidir,” dedi. Bu cümle, yalnızca bir diplomatik tercih değil; Kıbrıs Türk halkının kendi kaderini tayin hakkına dair ilkesel bir duruş olarak dikkat çekti.

Tanınma çağrısı: Birlik olun, baskıya değil hukuka bakın

“Birlik olursak, kimse bize boyun eğdiremez,” diyen Üstel, Türk devletlerine açık bir çağrıda bulundu. Şuşa’dan yükselen bu çağrı, Türk dünyasına yönelmekle birlikte, örtük biçimde Batılı kurumlara ve uluslararası topluma da sesleniyor: “Bu mesele yalnızca tanıma değil, adalet meselesidir.”

Diplomatik bağlamda bir dönüm noktası olabilir mi?

Konferansta imzalanan iş birliği belgeleri ve parlamenter diplomasiye yapılan vurgu, Üstel’in çağrısını yalnız bırakmıyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı benzer çağrı ve Azerbaycan’ın artan ilgisiyle birlikte değerlendirildiğinde, bu konuşma KKTC'nin yalnızca Türkiye’nin meselesi olmaktan çıktığı bir dönemin işareti olabilir.

Üstel’in konuşması yalnızca diplomatik bir metin değil, varlık, adalet ve denge üzerine kurulmuş bir tarih okumasıydı. KKTC'nin tanınması artık bir soru değil; cevap verilmemiş bir hak talebi olarak önümüzde duruyor.

Ve belki de ilk kez, bu hak, uluslararası sistemin suskunluğundan çok, Türk dünyasının dayanışmasıyla ses bulacak.