Uzmanlar, Türkiye’nin askeri gücü, Mısır’ın tecrübesi ve Körfez’in finansal desteği birleşirse Orta Doğu’da yeni bir güvenlik düzeninin doğabileceğini söylüyor. İsrail’in 9 Eylül’de Katar’ın başkenti Doha’ya gerçekleştirdiği hava saldırısı, sadece Hamas heyetini değil, Katar’ın egemenliğini de hedef aldı. Beş Hamas mensubu ve bir Katar güvenlik yetkilisinin hayatını kaybettiği saldırı, bölge başkentlerinde “devlet terörizmi” olarak nitelendirildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Netanyahu hükümetinin artık yalnızca Filistin değil, tüm bölge için tehdit oluşturduğunu vurguladı.
ABD’YE GÜVEN SARSILDI
Katar’ın, ABD’nin bölgedeki en büyük askeri üssüne ev sahipliği yapmasına rağmen bu saldırıdan korunamaması, Washington’ın güvenlik taahhütlerini tartışmaya açtı. Başkan Donald Trump’ın temkinli açıklamaları ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun İsrail’e destek için Tel Aviv’e gitmesi Körfez’de “ABD’nin güvenilirliği kalmadı” yorumlarına yol açtı. Uzmanlar, tıpkı 2019’da Suudi petrol tesislerine yönelik saldırılarda olduğu gibi, Washington’ın pasif tutumunun bölge ülkelerini kendi güvenlik mimarisini kurmaya ittiğini belirtiyor.
Doha’daki zirvede 57 İİT ve 22 Arap Ligi üyesi, İsrail’e karşı ortak tavır aldı. İran’ın “ortak harekât merkezi” önerisi ve Mısır’ın yeniden gündeme getirdiği ortak Arap ordusu fikri, kolektif güvenlik arayışlarının somutlaşmaya başladığını gösteriyor. NATO’nun 5. maddesine benzer şekilde “birimize yapılan saldırı hepimize yapılmış sayılır” anlayışı, İslam ülkeleri arasında giderek daha fazla dillendiriliyor.
TÜRKİYE-KATAR DAYANIŞMASI ÖNE ÇIKIYOR
Cumhurbaşkanı Erdoğan, saldırı sonrası Doha’ya giderek zirveye katıldı ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani ile dayanışma mesajı verdi. Türkiye, hem diplomatik girişimlerle hem de savunma sanayiindeki gücüyle sürecin merkezinde yer aldı. Erdoğan, Filistin’in BM tam üyeliği için destek çağrısı yaparken, İsrail’in ekonomik olarak da baskı altına alınması gerektiğini vurguladı.
Uzmanlara göre Türkiye’nin sahada kanıtladığı askeri kapasite, Mısır’ın tecrübesi, İran’ın vekalet savaşlarındaki etkinliği ve Körfez’in finansal kaynakları birleştiğinde İsrail’e karşı caydırıcı bir güç doğabilir. Bu tablo, ABD’nin zayıflayan güvenlik şemsiyesi yerine bölge ülkelerinin kendi mekanizmalarını geliştirmesi ihtimalini güçlendiriyor.
Zirveden çıkan ortak bildiri, “İsrail’in saldırganlığına karşı sessiz kalınmayacak” mesajını verirken, Katar Emiri’nin “cevap hakkımız saklıdır” ifadesi askeri seçeneğin masada olduğunu gösterdi. Bölge ülkelerinin dayanışma refleksi güçlenirken, Orta Doğu yeni bir güvenlik mimarisinin eşiğinde görünüyor.