Yunanistan’da son iki ay, aynı aktörler üzerinden yükselen Türk karşıtı yoğun medya ve diplomasi trafiği adeta gözleri üzerine çekiyor. Bu stratejinin temel amacı, ‘‘Batı Trakya’da herhangi bir sorun yok’’ algısını oluşturup kendi kimliklerini korumaya çalışan Türk azınlığı sorunluymuş gibi göstermektir.
Yunanistan, ülkedeki ilk ve tek Türk partisi olan DEB Partisi’nin Avrupa Parlamentosu’ndaki etkin çıkışının ardından, uzun yıllardır uyguladığı taktiği yeniden sahneye koydu. Devlet kurumlarında görev yapan bazı kişiler, ‘‘azınlık temsilcisi’’ sıfatıyla sunularak Birleşmiş Milletler ve Avrupa Parlamentosu gibi uluslararası platformlara gönderiliyor.
![]()
Bu kişiler, Batı Trakya Türklerinin hak ihlalleriyle ilgili aktardığı gerçeklerin tam tersini savunarak ‘‘Sorun yok, baskı yok, her şey yolunda’’ söylemini dünya kamuoyuna pompalıyor. Öyle ki, birkaç Pomağın ağzından ‘‘Türkler bize baskı yapıyor’’ dedirtilecek kadar ileriye giden propaganda yöntemleri bile devreye sokuluyor. Üstelik bu iddiaları dile getirenlerin büyük çoğunluğunun bizzat Yunan devlet memurları olması durumu daha da vahim hale getiriyor.
YUNAN DEVLETİ HİÇBİR KURALI TANIMIYOR
Azınlık vakıfları konusu ise olayın en kritik noktalarından biri. Uzun yıllardır dar bir grubun kontrolünde bulunan vakıf malları, herhangi bir toplum denetimine tabi tutulmadan yönetiliyor ve Yunan devleti de bu grubu ‘‘azınlığın gerçek temsilcisi’’ olarak tanıtıyor.
Tüm bu girişimlerin ortak hedefi, Batı Trakya’daki yapısal sorunları görünmez kılmak; kimlik inkarı, kurumlara müdahale ve temsil hakkının gaspı gibi gerçekleri perdelemek. Oysa ortada su götürmez bir gerçek var: Batı Trakya Türkleri hâlâ kimliklerini özgürce ifade edemiyor ve kendi kurumlarında söz sahibi olamıyor.
Diğer yandan, Yunanistan İstanbul Rumlarının hakları üzerinden söz konusu söylemlerini sürdürmeye devam ediyor. Ruhban okulu, ekümeniklik ve dini özgürlükler tartışmaları gündemden düşmüyor.
Tüm bu yaşananlar olurken Yunanistan, Batı Trakya Türk azınlığının seçilmiş müftülerini tanımayı reddediyor ve kendi atadığı müftüleri dayatma politikasını sürdürüyor.




