İsrail ile Amerika Birleşik Devletleri arasında onlarca yıl öncesine dayanan askeri iş birliği, son yıllarda bölgesel çatışmalar ve küresel güvenlik krizlerinin etkisiyle yeni bir boyuta taşındı. Askeri yardımlardan ortak radar sistemlerine, acil mühimmat sevkiyatlarından stratejik tatbikatlara kadar pek çok alanda gelişen bu ittifak, hem Orta Doğu dengelerini hem de Washington’un dış politika önceliklerini doğrudan etkiliyor.
Milyarlarca Dolarlık Güvenlik Anlaşmaları
İki ülke arasındaki askeri yardımın temelini oluşturan “Güvenlik Yardımı Mutabakatı (MoU)”, 2016 yılında imzalanarak 10 yıllık bir süreci kapsayacak şekilde yürürlüğe girdi. Bu anlaşma kapsamında ABD, İsrail’e yılda 3.3 milyar dolar doğrudan askeri finansman ve 500 milyon dolarlık füze savunma desteği taahhüt etti. Yardımın şartlarından biri, bu fonların büyük kısmının Amerikan savunma sanayisinden tedarik edilecek silah sistemlerine harcanması oldu. Böylece F‑35 savaş uçakları, Iron Dome ve David’s Sling gibi sistemler, İsrail ordusunun bel kemiğini oluşturmaya başladı.
Kriz Anlarında Hızlı Silah Transferi
İsrail’in Gazze, Lübnan ve İran’la yaşadığı sıcak çatışma dönemlerinde ABD, Kongre onayı gerektirmeyen “acil satış” yetkisini devreye sokarak mühimmat ve ekipman gönderiminde bulundu. 2024 sonunda başlayan ve 2025’in ilk çeyreğine yayılan sevkiyatlar kapsamında 3 milyar dolarlık bomba, güdüm kiti ve zırhlı destek paketi İsrail'e ulaştırıldı. Ayrıca 17,9 milyar doları aşan yeni yardım planı içinde F-15 savaş uçakları, Apache helikopterleri ve insansız hava araçları da yer aldı.
Radarlar, Füze Kalkanları ve Ortak Savunma Sistemleri
İsrail topraklarında kurulu olan ABD’ye ait radar sistemleri ve savunma altyapıları, ittifakın teknik boyutunu gözler önüne seriyor. Negev Çölü’ndeki Site 512 üssünde konuşlanan AN/TPY-2 radar sistemi, özellikle İran’dan gelebilecek balistik füze tehditlerine karşı erken uyarı kabiliyeti sağlıyor. Buna ek olarak, THAAD ve Patriot hava savunma sistemleri, 2025 yılında İran kaynaklı saldırı tehditleri nedeniyle yeniden aktif hale getirildi. ABD donanmasına ait destroyerlerin Doğu Akdeniz’de konuşlandırılması ise denizden gelecek tehditlere karşı İsrail’in savunma şemsiyesini genişletiyor.
Tatbikatlarla Pekişen Ortaklık
İsrail ve ABD orduları, her yıl düzenledikleri Juniper Cobra ve benzeri büyük çaplı tatbikatlarla ortak operasyon kabiliyetlerini test ediyor. Bu tatbikatlar, özellikle İran ve Hizbullah gibi potansiyel tehdit senaryolarına karşı hazırlıklı olunmasını sağlıyor. Aynı zamanda 1983’te kurulan Joint Political Military Group (JPMG) aracılığıyla iki ülke arasında savunma planlaması, lojistik ve teknoloji transferi gibi konular düzenli olarak koordine ediliyor.
Jeopolitik Açıdan Kazan–Kazan İttifakı
İsrail, ABD’nin sağladığı askeri teknoloji ve finansman desteğiyle Orta Doğu’daki askeri kapasitesini sürekli olarak artırırken, Washington yönetimi de bölgedeki en sadık ve güçlü müttefiklerinden biri üzerinden etkisini sürdürüyor. Trump yönetimiyle birlikte daha da derinleşen işbirliği, 2038’e kadar uzatılması planlanan yeni mutabakat çerçevesiyle daha kalıcı hale gelme yolunda.
Sonuç: Stratejik Birbirine Bağlılık
İsrail ile ABD arasındaki askeri ilişkiler artık basit bir yardımlaşma değil, derin ve çok katmanlı bir stratejik ortaklık düzeyinde seyrediyor. Karşılıklı çıkarlar, ortak düşman algısı ve bölgesel hesaplar doğrultusunda şekillenen bu ittifak, her iki ülkenin de savunma ve dış politika mimarisinde merkezi bir konuma sahip. Gelişmeler, bu ilişkinin önümüzdeki yıllarda daha da genişleyerek süreceğini gösteriyor.