Everest’in 8.000 metre üzerindeki “ölüm bölgesi”, düşük oksijen seviyeleriyle insan vücudunun sınırlarını zorluyor. Burada donmuş bedenler, dağın sessiz tanıkları. Himalayan Database’e göre, 1922’den bu yana en az 322 kişi Everest’te hayatını kaybetti, çoğu bu bölgede.

25 Nisan 2015’te, 7.8 büyüklüğündeki deprem Everest Base Camp’te 19 kişinin ölümüne yol açtı. Bu, dağın tarihindeki en ölümcül gün olarak kayıtlara geçti. Çadırların altında kalan dağcılar, doğanın öngörülemez gücünü hatırlattı.

“Green Boots” olarak bilinen bu dağcı, Everest’in en ünlü simgelerinden biri. Kuzey yamacında donmuş halde bulunan beden, yıllarca diğer dağcılar için bir işaret noktası oldu. Kimliği belirsiz kalsa da, hikayesi dağın tehlikelerini anlatarak diğer maceraperestlere yol gösteriyor.

1998’de oksijensiz tırmanış deneyen Francys Arsentiev, inişte hayatını kaybetti. “Everest’in Uyuyan Güzeli” lakabı, onun donmuş ama huzurlu görünümünden gelir. Son sözleri, “Beni bırakmayın,” dağcılar arasında yankılanır.

14 Nisan 2014’te, Khumbu Buz Şelalesi’nde meydana gelen çığ, 16 Nepalli rehberin hayatını kaybetmesine yol açtı. Bu olay, yerel Sherpa topluluğunun fedakarlıklarını ve risklerini gözler önüne serdi.

Ölüm bölgesinde oksijen eksikliği, en büyük tehditlerden biri. Terk edilmiş tüpler, başarısız tırmanışların ve hayatta kalma mücadelelerinin sessiz izleri. Sadece 200 kişi oksijensiz zirveye ulaştı.

Everest’in zirvesi, insanlığın sınırlarını zorlayan bir zafer anı sunar. Ancak, 2006-2019’da ölümlerin %61,7’si iniş sırasında gerçekleşti. Hem ödülün hem de bedelin bir arada olduğu dağ, sayısız duyguya tanık oldu.

Everest Dağı, insan ruhunun azmini ve doğanın acımasızlığını birleştiren bir sembol. Her yıl ortalama 4-5 kişinin hayatını kaybettiği bu zirve, cesaretle dolu hikayelerin yanı sıra trajedilere de ev sahipliği yapıyor. Dağın donmuş yamaçlarında yatan bedenler, hem bir uyarı hem de insanlık tarihinin bir parçası.

Editör Hakkında