Julius Caesar, Mısır’da geçirdiği yedi ay boyunca sadece askeri değil, siyasi hamleleriyle de dikkat çekti. Buradaki varlığı, Roma’nın doğudaki nüfuzunu güçlendirdi. Mısır’dan ayrıldıktan sonra Küçük Asya ve Yunanistan üzerinden Roma’ya doğru yola koyulan Caesar, her gittiği yerde gücünü ve otoritesini pekiştirdi.

M.Ö. 47 yılında Pontus Kralı Pharnakes’in ordusuyla karşılaşan Caesar, tarihin en hızlı ve kolay zaferlerinden birini kazandı. Bu zaferini, kısa ve öz bir cümleyle ölümsüzleştirdi: “Geldim, gördüm, yendim.” Bu söz, Roma’nın askeri kudretini ve Caesar’ın kararlılığını simgeleyen bir mottoya dönüştü.

Caesar, Roma halkına kendisini yalnızca bir lider değil, aynı zamanda ilahi bir soyun temsilcisi olarak sundu. Roma’nın kurucusu Truvalı Aeneas’tan geldiğini ileri sürüyor, ailesinin Venüs’ün oğlu olduğuna inandığını vurguluyordu. Bu söylem, onu diğer tüm siyasetçilerden daha üstün bir konuma taşıyor ve halkın gözünde efsanevi bir figür haline getiriyordu.

M.Ö. 44 yılının Mart ayında Senato binasının açılışında, Caesar yakın dostu Brutus’un da aralarında bulunduğu bir grup senatör tarafından defalarca bıçaklanarak öldürüldü. Suikastçılar, kanlı hançerlerini halka göstererek Capitolinus Tepesi’nden “Özgürlük geri geldi” diye haykırdılar. Ancak bu kanlı sahne, Roma’da özgürlükten çok kaosun başlangıcına işaret etti.

Caesar’ın ardında bıraktığı en büyük miraslardan biri, bugün kullandığımız takvim sisteminin temeli olan Julian Takvimi oldu. Bununla birlikte, dini otoritelerden bağımsız bir yönetim anlayışı geliştirmesi, laiklik fikrinin ilk temellerini oluşturdu. Caesar, Roma Cumhuriyeti’nin kaderini değiştiren bir lider olarak tarihe geçti.

Editör Hakkında