Güzel ülkemiz bu yaz da alevlerle sınandı. Sıcaklıkların yükselmesi, kuraklık ve dikkatsizlikle başlayan onlarca orman yangını kısa sürede büyüyerek hem doğayı hem de canlıları tehdit etti. Yangınlarla mücadelede en ön safta görev yapan itfaiyeciler ise günlerce uykusuz, dumanın ve alevlerin içinde canla başla çalıştı. Onlardan biri de İstanbul’da görev yapan itfaiyeci Ahmet Demir...
“NEREDEYSE HER GÜN YANGINA KOŞTUK”

Ülkemiz bu yaz sık sık orman yangınlarıyla gündeme geldi. İtfaiyeci Ahmet Demir alevlerin ortasında verdikleri mücadeleyi şöyle anlattı:
“Bu yaz gerçekten çok zorlu geçti. Hem sıcaklıkların artışı hem de kuraklık yangınları tetikledi. Neredeyse haftanın her günü bir yangına müdahale ettik. Bazılarını kısa sürede kontrol altına alabildik ama bazıları günlerce sürdü. Özellikle rüzgâr yangını kontrol altına almayı çok zorlaştırdı. Yön değiştirdiğinde alevler bir anda büyüyor.”
“ZAMANLA YARIŞIYORUZ”

Demir sahada karşılaştıkları en büyük zorluklardan birinin arazinin yapısı ve zaman olduğunu söyledi:
“Yangınların çoğu dağlık ve ulaşımı zor bölgelerde çıkıyor. Araçların giremediği yerlere bazen saatlerce yürüyerek ulaşmak zorunda kalıyoruz. Sıcakta, dumanın içinde, oksijenin azalmasıyla mücadele ediyoruz ve zamanla yarışıyoruz. Bazen günlerce uykusuz çalışıyoruz. Ama orada aklımızda tek bir düşünce oluyor: Ormanı ve içindeki canlıları korumak.”
“EN KÜÇÜK DUMANI BİLE BİLDİRİN”

Yangınların önlenmesinde vatandaşların da büyük rol oynadığını vurgulayan Demir özellikle dikkatsizlikten çıkan yangınlara dem vurdu:
“En büyük ricamız ormanlık alanlarda ateş yakılmaması. Piknik ateşi, sigara izmariti, hatta yerde bırakılan cam şişeler bile yangına sebep olabiliyor. Ayrıca vatandaşlarımızın en ufak bir duman gördüğünde bile vakit kaybetmeden 112’yi ve 110'u araması çok önemli. İlk dakikalar yangının büyümeden durdurulması için kritik.”
ORMANLARIMIZ YOK OLUYOR

Yangınların ardından geriye kalan manzaranın kendilerini en çok yaralayan nokta olduğunu dile getiren Demir sözlerini şöyle noktaladı:
“Bir gün önce yemyeşil olan bir alanın ertesi gün simsiyah olmasını görmek çok üzücü. Kuşların yuvasız kalması, kaplumbağaların, tavşanların yanması insanın içini yakıyor. Ama yangını kontrol altına aldığımızda kurtarabildiğimiz her ağacın ve her canlının verdiği mutluluk tarif edilemez. İşimizi yaparken aslında doğaya olan borcumuzu ödediğimizi hissediyoruz.”





