Son Dünya Kulüpler Kupası organizasyonunda açıkça görüldü ki takımlar artık sahaya ilk 11 üzerinden değil ilk 15 hatta 16 üzerinden çıkmaktadırlar.
Son Dünya Kulüpler Kupası organizasyonunda açıkça görüldü ki takımlar artık sahaya ilk 11 üzerinden değil ilk 15 hatta 16 üzerinden çıkmaktadırlar. Bu kadar maç yoğunluğu içinde sürekli aynı 11 ile oynamak mümkün değildir. Bu gerekçe bütün takımları aynı seviyede alternatifli kadro kurmalarını zorunlu hale getirmiştir.
Temel bakış açısı; böyle bir takımın kurulmasının gerekçelerinin doğru analiz edilip edilmediğidir. Bu sadece ilk 15 için değil, ilk 11 olarak maça başlayan takımdaki tüm mevkilerde oynayan oyuncuların, kendi mevkilerindeki farklılıklara rağmen aynı kalitede bir bütünlük oluşturup oluşturmadığıdır. Bunun sorumlusu kulüp başkanı ve futboldan sorumlu yöneticiler ve profesyonel çalışanlardır.
Çünkü, kaleciden başlayarak santrafora kadar gelen kadro bütünlüğü, kendi mevkilerindeki farklılıklara rağmen birbirlerini tamamlamaktan oldukça uzak noktada bulunmaktadır.
Sistem bütünlüğü içinde de farklılıklar tabii ki olabilir. Bunu da bertaraf edecek olan sistem bütünlüğünün sağlamış olduğu avantajları sahada yaratmaktır. Bu noktada teknik direktör devreye girmekte.
Teknik direktör, bu periyot içinde kendi iradesini gösterecek çok fazla süre doğmasıyla birlikte, bunların karşılığını sahaya koymak zorundadır. Aksi taktirde seçimin doğruluğunu tartışmaya açılır.
Bakın Samsunspor’a… Tahtası kapalı olmasına rağmen Beşiktaş’ın iki, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın nerdeyse bir oyuncu parasına kurulan takım ligi Beşiktaş’ın üstünde bitirdi. Bu, tamamen yönetimin ve teknik direktörün başarısıdır.
Mesela Beşiktaş’ın her iki noktada da sorunu var.
Hem yönetim bazında transferlere baktığımızda sorun var hem de sistem bütünlüğü bakımından baktığımızda sahada sorun var. Bunlar zincirleme reaksiyonlardır.
Türkiye’de futbol sadece sonuç odaklı olduğundan, tüm antrenörler buna bağlı olarak oyuncu kalitesi üzerinden kısa vadede hemen sonuç almaya çalışmaktadırlar. Galatasaray ve Fenerbahçe buna göre yatırımını yaptı. Verilen paraların yüksekliği oyuncu da karşılığı olup olmaması sonuçlarda ortaya çıkmaktadır.
Beşiktaş hem maliyet konusunda çok yüksek bedeller ödedi hem de oyuncu kalitesi bakımından bedel ödemeye devam ediyor. Bu noktada iki kulüpten ayrılmaktadır. Zaten altyapıdan oyuncu yetiştirme bakımından her üç takım da fişi çekmiş durumda. Bu da sıfır maliyetle oyuncu yetiştirip Avrupa kupalarında oynatıp yüksek meblağa satma fırsatın kullanmak istemedikleri anlamına gelmektedir.
İkinci önemli etken. Bu çok yüksek borçlanmayı karşılamak için en iyi katma değeri Avrupa kupalarında kazanmak gerek. Çünkü şampiyonluk dahil hiçbir başarının maddi karşılığı Türkiye’de yeterince yoktur. Futbol artık finansal bir oyun haline geldiyse bunun koşullarına uygun örgütlenmek gerek.
Günlük başarılara kitlenip kalmanın ve algı manipülasyonu üzerinden hataları yokmuş gibi göstermenin karşılığı yoktur. Top çizgiyi geçmediği sürece bu tip hamlelerin karşılığı olmaz.