Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi döneminde sıkça gündeme gelen manda ve himaye fikri, tarihte önemli tartışmalara yol açmıştır. 1. Dünya Savaşı sonrasında gündeme gelen bu sistem, özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu’da bazı çevreler tarafından savunulmuş, ancak milletin bağımsızlık iradesi karşısında kesin bir şekilde reddedilmiştir. Peki, manda ve himaye nedir, sömürgecilikten farkı var mıdır, hangi kongrede ilk kez reddedilmiştir? İşte ayrıntılar…

MANDA VE HİMAYE NEDİR?

Manda ve himaye, Fransızca “mandate” kelimesinden türetilmiş olup, “yetki” ve “koruma altına alma” anlamına gelir. Bu sistem, 1. Dünya Savaşı sonrasında, kendi kendini yönetemeyecek kadar zor durumda kalan devletlerin, geçici bir süreliğine gelişmiş ülkeler tarafından idare edilmesini öngörür. Görünüşte bu sistem, sömürgeciliği ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Ancak uygulamada, manda ve himaye de sömürgecilikle benzer sonuçlara yol açmış, ülkelerin kaynaklarının güçlü devletlerce kullanılmasıyla sonuçlanmıştır.

SÖMÜRGECİLİK İLE MANDA VE HİMAYE ARASINDAKİ FARK

Sömürgecilik, güçlü bir devletin başka bir milleti siyasi ve ekonomik baskı altına alarak onun kaynaklarını ele geçirmesi şeklinde tanımlanır. Manda ve himaye ise teorik olarak daha “geçici” bir çözüm olarak sunulmuştur. Zor durumdaki devletlerin, bağımsızlıklarını kazanana dek bir başka devletin idaresi altında tutulması düşünülmüştür. Ancak pratikte manda ve himaye ile sömürgecilik arasında büyük bir fark bulunmadığı görülür. Çünkü manda sistemi de ulusların bağımsız hareket kabiliyetini kısıtlamış ve onların doğal kaynaklarını sömürmüştür.

MANDA VE HİMAYEYİ SAVUNAN CEMİYETLER

Kurtuluş Savaşı öncesinde ve sırasında Anadolu’da hem yararlı hem de zararlı cemiyetler faaliyet göstermiştir. Bağımsızlık mücadelesine destek olan cemiyetlerin yanı sıra, manda ve himaye fikrini savunan cemiyetler de vardır.

Trump vatandaşlık vermeme konusunda kararlı! Doğumla vatandaşlık sona eriyor!
Trump vatandaşlık vermeme konusunda kararlı! Doğumla vatandaşlık sona eriyor!
İçeriği Görüntüle
  • İngiliz Muhipleri Cemiyeti: 20 Mayıs 1919’da kurulan bu cemiyet, İngiliz mandacılığını savunmuştur. Damat Ferit Paşa’nın da içinde bulunduğu cemiyet, İngilizlerden maddi destek alarak Anadolu’da karışıklık çıkarmaya ve milli mücadelenin önüne geçmeye çalışmıştır.

  • Wilson Prensipleri Cemiyeti: 4 Aralık 1918’de İstanbul’da kurulan bu cemiyet ise Amerikan mandacılığını savunmuştur. Wilson İlkeleri çerçevesinde çözüm arayan topluluk, Türk milletinin bağımsızlığını değil, Amerikan mandası altına girmeyi kurtuluş olarak görmüştür.

MANDA VE HİMAYE İLK KEZ NEREDE REDDEDİLMİŞTİR?

Manda ve himaye fikrinin ilk kez kesin olarak reddedildiği yer Erzurum Kongresi’dir. 23 Temmuz – 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında toplanan bu kongrede 62 delege hazır bulunmuş ve Mustafa Kemal Paşa kongre başkanı seçilmiştir. Erzurum Kongresi, bölgesel bir kongre olmasına rağmen ulusal kararların alınmasıyla tarihe geçmiştir.

Bu kongrede alınan en önemli kararlardan biri, “manda ve himaye kabul olunamaz” maddesidir. Bu kararla Türk milletinin bağımsızlığından ödün verilmeyeceği açıkça ilan edilmiştir. Ulusal bağımsızlığın hiçbir şekilde taviz vermeden sağlanacağı fikri, Erzurum Kongresi ile resmi bir karar olarak kayıtlara geçmiştir.

MANDA VE HİMAYENİN SİVAS KONGRESİ’NDE TEKRAR REDDİ

Erzurum Kongresi’nden kısa süre sonra toplanan Sivas Kongresi de manda ve himaye meselesine değinmiştir. 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan bu kongrede, manda ve himayenin kesin olarak reddedildiği tekrar vurgulanmış ve bu karar tüm dünyaya ilan edilmiştir. Böylece Türk milleti, bağımsızlığını hiçbir dış gücün himayesi altında olmadan kazanmakta kararlı olduğunu bir kez daha göstermiştir.

MANDA VE HİMAYE KABUL EDİLEMEZ NE DEMEKTİR?

“Manda ve himaye kabul olunamaz” ifadesi, Türk milletinin bağımsızlığından ödün vermeyeceği anlamına gelir. Yani Türk milleti, herhangi bir devletin koruması veya idaresi altında yaşamayı reddetmiş, kendi kaderini kendi belirleme kararlılığını ortaya koymuştur. Bu karar, milli mücadelenin temel taşlarından biri olmuş, bağımsızlığın tam anlamıyla kazanılmasının yolunu açmıştır.

Kaynak: Haber Merkezi