Yaşam

Şathiye nedir? Divan Edebiyatı ve Şathiye ilişkisi

Şathiye, Türk edebiyatında, özellikle Tekke Edebiyatı ve Tasavvuf Halk Edebiyatı geleneğinde kendine özgü bir yer edinmiş, görünüşte din dışı, alaycı, nükteli ve çoğu zaman paradoksal bir dil kullanan nazım şeklidir. Bu tür metinler, ilk bakışta dinî inançlarla veya kutsal değerlerle alay ediyor gibi görünse de, aslında derin bir tasavvufi anlam ve mistik bir hakikati dile getirme amacı güder.

Şathiyeler, genellikle Tanrı, peygamberler veya dinî kavramlar hakkında alışılmadık, şaşırtıcı ve sorgulayıcı ifadelerle doludur. Okuyucuyu veya dinleyiciyi şaşırtarak düşündürmeyi ve zahiri anlamın ötesindeki batıni gerçeğe yöneltmeyi hedefler.

Şathiyenin Kısa Tanımı

Kısaca ifade etmek gerekirse, şathiye, tasavvuf ehli şairlerin, yüce ve kutsal kabul edilen kavramları, alışılmışın dışında, mizahi, ironik ve eleştirel bir üslupla ele aldıkları şiirlerdir. Bu şiirlerde, dinî dogmalara veya yüzeysel dindarlığa yönelik eleştirel bir yaklaşım sergilenirken, aynı zamanda Allah ile bir dervişin samimi ve senli benli konuşması gibi bir hava da hissedilir. Temelinde, dinin şekilciliğinden ziyade özünü, yani batıni anlamını vurgulama çabası yatar.

Divan Edebiyatı ve Şathiye İlişkisi

Şathiye, Divan Edebiyatı'nın resmî ve kurallara bağlı yapısından oldukça farklıdır. Genellikle aruz vezninin katı kurallarından ziyade, hece vezniyle yazılmış olup, daha çok halka ve tekke çevresine hitap eden bir türdür. Bu nedenle, Divan Edebiyatı külliyatında şathiyeye rastlamak oldukça nadirdir. Divan şairlerinin ağırlıklı olarak ilahi aşkı ve dünya zevklerini zarif ve estetik bir dille işlediği göz önüne alındığında, şathiyenin doğrudan, çoğu zaman provokatif denilebilecek üslubu bu geleneğe uymaz. Şathiye, daha çok Tekke Edebiyatı'nın serbest ve samimi atmosferinde gelişip serpilen bir edebiyat formudur.

Şathiyenin Özellikleri

  • Mizahi ve Alaycı Dil: Şathiyelerde belirgin bir mizah ve ironi unsuru bulunur. Dinî kavramlar, günlük hayattan alınmış basit olaylarla karıştırılarak, okuyucuda şaşkınlık ve tebessüm uyandırır.
  • Tasavvufi ve Derin Anlam: Görünüşteki alaycı dilin altında, Vahdet-i Vücud (varlığın birliği), ilahi aşk, dünya malına değer vermeme gibi derin tasavvufi felsefeler yatar. Zahiri anlam ile batıni anlam arasındaki fark, şathiyenin temelini oluşturur.
  • Samimi Üslup: Şathiyelerde Allah ile senli benli konuşma, O'na sitem etme veya O'nu eleştiren bir dil kullanma yaygındır. Bu, kul ile yaratıcı arasındaki derin ve samimi bir aşk ilişkisinin dışavurumudur.
  • Dinin Şekilciliğini Eleştirme: Dinî ritüellerin ve zahiri ibadetlerin ruhsuz ve anlamsız icrasına karşı bir duruş sergiler. Asıl olanın kalbin temizliği ve samimi inanç olduğu vurgulanır.
  • Nazım Biçimi: Genellikle dörtlükler halinde ve hece vezniyle yazılır. Bu da onun Tekke ve Halk Edebiyatı geleneğine yakınlığını gösterir.
  • Derviş Kökeni: Çoğunlukla dervişler ve sufiler tarafından söylenmiş veya yazılmıştır. Bu kişiler, dünya kaygılarından arınmış, kalenderane bir yaşam süren kişilerdir.

Türk Edebiyatındaki Konumu

Şathiye, Türk edebiyatında, özellikle de mistik ve tasavvufi edebiyat kolunda kendine müstesna bir yer edinmiştir. Geleneksel dinî anlayışın dışına çıkarak, kutsal olana farklı bir pencereden bakma cesaretini göstermesiyle dikkat çeker. Bu tür, kalıplaşmış düşünce biçimlerini sarsarak, hakikatin farklı yüzlerini keşfetmeye olanak tanır. Türk edebiyatının zenginliğini ve çeşitliliğini ortaya koyan önemli bir form olup, dervişlerin iç dünyalarını, dünyaya ve ilahi olana bakış açılarını anlama noktasında eşsiz bir kaynak sunar. Aynı zamanda, sanatın ve ifadenin sınırlarını zorlama potansiyelini gösterir.

Tasavvuf ve Şathiye

Şathiye ve tasavvuf arasındaki ilişki ayrılmaz bir bütündür. Şathiyenin ortaya çıkışı ve gelişimi, doğrudan tasavvufi düşünce ve yaşam tarzıyla bağlantılıdır. Sufiler, çoğu zaman dünyaya ve dünya nimetlerine sırt çevirmiş, kendi iç dünyalarına dönerek hakikati arayan kişilerdir. Bu arayış sırasında ulaştıkları mistik deneyimler ve ilahi aşkın coşkusu, bazen geleneksel dilin sınırlarını aşan ifadelere yol açar. Şathiye, bu aşırı ve paradoksal ifadelerin bir aracı olmuştur. Özellikle Vahdet-i Vücud felsefesini benimseyenler için, Tanrı'nın her şeyde tecelli ettiğine inanmak, O'nunla daha samimi ve alışılmadık bir diyalog kurma özgürlüğünü beraberinde getirir. Şathiye, bu derin tasavvufi halin, halkın anlayabileceği (veya yanlış anlayabileceği) bir dille dışa vurulmasıdır.

Şathiyeye Genel Bir Bakış

Özetle, şathiye, Tekke Edebiyatı'nın ironik ve mizahi bir türü olarak karşımıza çıkar. Yüzeydeki anlamsızlık veya alaycılık perdesinin ardında, dinin özüne ve tasavvufun derinliklerine dair önemli mesajlar barındırır. Bu tür, dinî hakikatleri kalıplaşmış ve katı kuralların dışına çıkararak, daha esnek ve kişisel bir yolla yorumlama cesaretini gösterir. Şathiye, sadece bir edebiyat formu değil, aynı zamanda sufi düşüncesinin karmaşık yapısını ve dervişlerin dünyaya ve ilahi olana bakış açılarını yansıtan kültürel ve mistik bir aynadır. Okuyucuyu veya dinleyiciyi sorgulamaya, düşünmeye ve hakikati kendi içlerinde aramaya teşvik eder.

Şathiye Edebiyat Örnekleri

Türk edebiyatında şathiye denince akla gelen ilk isim hiç şüphesiz Kaygusuz Abdal'dır. 14. yüzyıl sonu 15. yüzyıl başında yaşamış olan Kaygusuz Abdal, şathiyenin en büyük ve en özgün temsilcisidir. Onun şiirlerinde Tanrı'yı adeta bir dost, bir sırdaş gibi ele aldığı, O'nunla şakalaştığı, O'nun kudretini ve yaratıcılığını mizahi bir dille ifade ettiği görülür. Örneğin, Tanrı'nın balıklarla pazarlık etmesi, dünyayı bir oyuncak gibi yaratması gibi imgelerle dolu şiirleri, onun şathiye türündeki ustalığını gösterir. Pir Sultan Abdal ve bazı Alevi-Bektaşi şairleri de nefeslerinde şathiye niteliği taşıyan ifadelere yer vermişlerdir. Bu örnekler, şathiyenin sadece bir edebi tür değil, aynı zamanda bir yaşam ve düşünce biçiminin dışavurumu olduğunu gözler önüne serer.

Tekke Edebiyatında Şathiye

Şathiye, doğrudan Tekke Edebiyatı'nın ve genel olarak Halk Edebiyatı'nın bir ürünüdür. Tekkeler, tasavvufi eğitimin verildiği, dervişlerin bir araya geldiği, dünya ile olan bağlarını zayıflatıp manevi olana yöneldiği merkezlerdi. Bu ortamlarda, yazılı kurallardan ziyade sözlü geleneğin, samimi ifadenin ve mistik tecrübenin önemi büyüktü. Şathiye, bu serbest ve samimi ortamda, sufilerin derin felsefelerini ve eleştirel bakış açılarını aktarmak için ideal bir zemin bulmuştur. Tekke Edebiyatı'nın halka yakın dili, didaktik yapısı ve tasavvufi içeriği, şathiyenin bu geleneğin ayrılmaz bir parçası olmasını sağlamıştır. Böylece, hem edebi bir form olarak gelişmiş hem de tasavvufi düşüncenin yayılmasında önemli bir rol oynamıştır.