Güney Afrika tarihinin en kritik dönemeçlerinden biri olan bu olay, sadece bir ülkenin bağımsızlığı değil, küresel emperyalizm tarihinin de dönüşüm noktasıdır. Yüzyıllar süren sömürge yönetiminin ardından gelen bu hukuki ayrılık, İngiliz İmparatorluğu'nun yapısını kökten değiştirmiş ve modern İngiliz Milletler Topluluğu'nun (Commonwealth) temellerini atmıştır. Ancak bu özgürlük hikayesi, içinde barındırdığı çelişkilerle doludur; zira bir grubun bağımsızlığı, başka bir grubun esareti anlamına gelmiştir. 1931 yılında atılan imza, Güney Afrika'nın 20. yüzyıl boyunca yaşayacağı siyasi çalkantıların, ırk ayrımcılığı politikalarının ve nihayetinde cumhuriyet rejimine geçişin anahtarı olmuştur.

GÜNEY AFRİKA'NIN SÖMÜRGE GEÇMİŞİ VE DOMİNYON STATÜSÜ NASIL OLUŞTU?

Güney Afrika'nın 1931'deki yasal ayrılığına giden yolu anlamak için, bölgenin 19. yüzyıldan itibaren şekillenen kanlı sömürge tarihine bakmak gerekir. Bölge, stratejik konumu ve zengin maden yatakları nedeniyle Hollandalı yerleşimciler (Boerler) ile İngiliz İmparatorluğu arasında sürekli bir çatışma sahası olmuştur. Sürecin tarihsel kökleri özellikle II. Boer Savaşı (1899-1902) ile derinleşmiştir. İngilizler ve Afrikanerler (Boerler) arasındaki bu yıkıcı savaş, İngiliz zaferiyle sonuçlanmış ancak bölgede kalıcı bir huzursuzluk bırakmıştır. Savaşın yaralarını sarmak ve yönetimi kolaylaştırmak amacıyla 31 Mayıs 1910'da Cape, Natal, Transvaal ve Orange River sömürgeleri birleştirilerek "Güney Afrika Birliği" kurulmuştur. Bu yeni yapıya "Dominyon" statüsü verilmiştir. Bu statüye göre Güney Afrika, iç işlerinde özerk olsa da dış politika, savaş ilanı ve anayasal değişiklikler konusunda Londra'ya (İngiliz Parlamentosu'na) bağlıydı. Kraliyet, bir Genel Vali ile temsil ediliyordu. 1910-1931 arası dönem, Güney Afrikalı siyasetçilerin Londra'nın vesayetinden kurtulmak için verdikleri hukuki ve diplomatik mücadeleyle geçmiştir.

NEDEN 11 ARALIK 1931 TARİHİ BİR DÖNÜM NOKTASIDIR VE WESTMINSTER YASASI NEDİR?

11 Aralık 1931, İngiliz İmparatorluğu'nun "İngiliz Milletler Topluluğu"na (Commonwealth) dönüştüğü tarihtir. Kabul edilen Westminster Yasası, sadece bir kağıt parçası değil, imparatorluk hukukunu yıkan bir devrim niteliğindedir. Yasanın Güney Afrika için getirdiği somut değişiklikler oldukça radikaldi. İlk olarak, İngiliz Parlamentosu'nun Güney Afrika adına yasa yapma yetkisi tamamen kaldırılmıştır; artık Pretoria'daki parlamento ne derse o geçerli olacaktı. İkinci olarak, daha önce geçerli olan "Sömürge Yasaları Geçerlilik Yasası" iptal edildi. Bu, Güney Afrika yasalarının İngiliz yasalarıyla çelişse bile geçerli olacağı anlamına geliyordu. Son olarak, Güney Afrika, İngiltere ile ast-üst ilişkisi içinde değil, "Taca sadakat" ile bağlı eşit bir ortak olarak tanımlandı. Bu tarih, Güney Afrika'nın "fiili" özerkliğinin "hukuki" tam bağımsızlığa dönüştüğü an olarak kayıtlara geçmiştir.

BAĞIMSIZLIK SÜRECİNDE HERTZOG VE AFRİKANER MİLLİYETÇİLİĞİNİN ROLÜ NEDİR?

Bu bağımsızlığın mimarı, 1924-1939 yılları arasında Başbakanlık yapan General J.B.M. Hertzog'dur. Bir Afrikaner milliyetçisi olan Hertzog, ülkesinin İngiliz kültürünün gölgesinde kalmasını istemiyordu. Hertzog'un "Önce Güney Afrika" politikası kararlı adımlarla ilerledi. 1926 Balfour Deklarasyonu ile Hertzog, Londra'daki İmparatorluk Konferansı'nda dominyonların "bağımsız uluslar" olarak tanınması için sert diplomatik baskı yaptı ve başarılı oldu. Westminster Yasası bu başarının sonucudur. Ayrıca 1927'de Güney Afrika Dışişleri Bakanlığı kuruldu ve ilk kez Londra haricinde (Washington, Lahey, Roma) elçilikler açıldı. Sembolik olarak da büyük bir adım atılarak, İngiliz bayrağı (Union Jack) yerine Güney Afrika'nın kendi bayrağını kullanması sağlandı ve ulusal kimlik güçlendirildi. Hertzog için 1931 yasası, Afrikaner halkının İngiliz emperyalizminden nihai kurtuluşu anlamına geliyordu.

Tarihte Bugün: Yerli malı haftası nedir, ne zaman başlıyor, kaç gün sürecek?
Tarihte Bugün: Yerli malı haftası nedir, ne zaman başlıyor, kaç gün sürecek?
İçeriği Görüntüle

1931 BAĞIMSIZLIĞI APARTHEID REJİMİNE NASIL ZEMİN HAZIRLADI?

Tarihin ironik bir gerçeği olarak, 1931'de kazanılan bağımsızlık, ülkedeki siyah çoğunluk için özgürlük değil, daha büyük bir baskı döneminin kapısını araladı. Bunun teknik nedenleri oldukça belirgindir. Sömürge döneminde Londra hükümeti, yerli halklara (siyahlara) yönelik aşırı sert yasaları veto etme hakkını saklı tutuyordu. Westminster Yasası ile bu "dış denetim" ve koruyucu mekanizma ortadan kalktı. Yasama yetkisini tam olarak eline alan beyaz azınlık hükümeti, 1930'lar boyunca siyahların oy haklarını kısıtlayan yasaları daha hızlı ve engelsiz bir şekilde geçirdi. Bu hukuki serbestlik, 1948'de Ulusal Parti'nin iktidara gelip resmi ırk ayrımı (Apartheid) sistemini kurmasını kolaylaştırdı. Kısacası, 11 Aralık 1931, beyaz yönetim için bir egemenlik zaferi iken, siyah nüfus için kurumsal ırkçılığa karşı uluslararası korumanın kaybedildiği tarihtir.

GÜNEY AFRIKA CUMHURİYETİ'NİN İLANI VE BUGÜNKÜ DURUM NEDİR?

1931 yasası Güney Afrika'yı bağımsız kılmıştı ancak devlet başkanı hala İngiliz hükümdarıydı. Tam kopuş süreci sonraki yıllarda devam etti. 31 Mayıs 1961'de yapılan referandumla Güney Afrika, İngiliz Milletler Topluluğu'ndan ayrıldı ve "Güney Afrika Cumhuriyeti" ilan edildi. Ülkenin tüm halklarını kapsayan gerçek bağımsızlık ve demokrasi ise Nelson Mandela'nın seçilmesiyle 1994 yılında sağlandı. Bugün 11 Aralık 1931, ulus devlet inşası açısından kritik bir hukuki dönemeç olarak anılsa da, demokrasinin sadece "bağımsızlık" ile değil, "kapsayıcılık" ile mümkün olduğunun tarihsel bir dersi niteliğindedir.

Kaynak: HABER MERKEZİ