Sabah gözümüzü açar açmaz eliniz telefona mı gidiyor? Gece yatmadan önce baktığınız son şey de yine o aynı ekran mı?. Gün içinde bildirimler, mesajlar, mailler derken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor musunuz? İstek dışı bir refleks gibi telefonunuza temas etmeden duramıyor musunuz? Tebrikler, siz bir teknoloji bağımlısısınız!
Uzmanların dediğine göre uzun süreli ekran kullanımı, kaygı bozukluğu, uykusuzluk ve odaklanma sorunlarını tetikliyor. Açıkçası bunun için bilim insanı olmaya da gerek yok; biraz kendimizi dinlesek bile anlıyoruz. Bir toplantıdayken telefon titrediğinde dikkatiniz kaç kez dağıldı? Veya çocuğunuza kitap okurken bir anda aklınıza “Instagram’a baksam mı?” sorusu düştü mü?
Buna artık “dijital yorgunluk” deniyor. Zihin sürekli uyarı bombardımanı altında kalıyor. Bir yerde beynimiz “tamam, artık yetti” diyor ama elimiz yine de ekrana gidiyor. Peki buradan çıkış mümkün mü? Yani gerçekten “dijital detoks” yapabilir miyiz? Yoksa kulağa hoş gelen ama hayata geçirilmesi zor bir hayal mi?
Peki Ya, Çivi Çiviyi Söker mi?
İronik ama doğru: Teknoloji bağımlılığıyla mücadelede bazen yine teknolojinin kendisi yardımımıza koşuyor. Örneğin iOS’taki “Ekran Süresi” ya da Android’deki “Dijital Denge” uygulamaları bize hangi programlarda ne kadar vakit harcadığımızı gösteriyor, isterseniz limit bile koyabiliyorsunuz. Limit dolunca uygulama kendini kilitliyor; biraz sert ama etkili bir yöntem.
Daha yaratıcı çözümler de var. Forest adlı uygulama, telefonunuzu bırakıp odaklanmak istediğinizde size sanal bir fidan dikiyor, dayanamayıp telefona dokunursanız fidan kuruyor. Çocukça gibi görünebilir ama şaşırtıcı derecede işe yarıyor. Cold Turkey veya Freedom gibi yazılımlar belirlediğiniz saatlerde sosyal medya ve haber sitelerini tamamen kapatıyor. Tarayıcıya kurulan StayFocusd gibi eklentiler de aynı işi görüyor. Biraz daha fazla rahatlamak isterseniz, Headspace veya Calm gibi meditasyon uygulamaları da değerlendirilebilir.
Tabii mesele sadece birkaç uygulama indirmekle bitmiyor. Eğer bakış açısı değişmezse, çözüm de kalıcı olmuyor. Burada “dijital minimalizm” yaklaşımı devreye giriyor. Tarifi basit, teknolojiyi ihtiyacın kadar kullan, fazlasını çıkar. Bildirimleri kapat, telefonda işine yaramayan uygulamaları sil, maillere günde birkaç kez bak. Kulağa çok da özel bir çözümmüş gibi gelmiyor kabul ancak kolay adımlarla başlamakta fayda var.
Bir de işin farkındalık kısmı var. Telefonu eline aldığında kendine şu soruyu sormak: “Gerçekten ihtiyacım var mı, yoksa sadece alışkanlıktan mı bakıyorum?” Bu küçük soru, davranış döngüsünü kırmada tahmin edilenin ötesinde güçlü bir etki yaratıyor.
Gündelik hayatta uygulanabilecek basit ama etkili başka yöntemler de var. Mesela telefonu yatak odasından çıkarıp eski moda bir alarm saatine dönün. En azından, güne başlayıp bitirmeyi ekrana bakarak yapma alışkanlığınız ortadan kalkacaktır. Bildirimleri kapatıp, beyninize sürekli “hadi benimle ilgilen” diyen sinsi sesi susturabilirsiniz. Günün belirli saatlerini tamamen telefonsuz geçirmek de iyi bir fikir. Akşam yemeğinde, arkadaş buluşmalarında ya da yürüyüşte telefon kullanmamak kolay bir başlangıç olabilir. Bu durum zihinsel bir detoks etkisi yaratıyor. Hatta ekranı siyah-beyaz moda almak bile işe yarıyor, zira renkler cazibeyi artırıyor. Dürüst olmak gerekirse gri tonlarda Instagram bile pek de çekici görünmüyor.
Az Ama Öz
Sonuçta mesele, teknolojiyi hayatımızdan tamamen çıkarmak değil, daha az ama daha kaliteli kullanmak. Zira küçük adımların sonuçları, sandığımızdan çok daha büyük bir fark yaratabiliyor.
Dijital detoks yapmak kolay değil ama imkansız da değil. Asıl mesele, telefonu tamamen bırakmak değil; onunla daha sağlıklı bir ilişki kurmak. Yani teknoloji bize hizmet etsin, biz ona değil. Dolayısıyla hayatımızda büyük devrimlere gerek yok; bildirimleri kapatmak, telefonu yemek masasına getirmemek, sabahı ekranla değil yüzümüzü yıkayarak karşılamak bile yeterli. Bu küçük seçimler zamanla büyük bir özgürlük alanına dönüşüyor. Teknolojiye “hayır” demek değil, “nasıl ve ne kadar” dediğimiz önemli. Çünkü gerçek güç, elimizde tuttuğumuz cihazda değil, onu nasıl kullandığımızda gizli.
Günün sonunda mesele biraz da şu: çocuğunuz size oyun oynamak istediğini söylüyorsa ve siz “bir dakika” deyip telefona gömülüyorsanız, asıl bağımlı kim oluyor?
*Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.*