Donald Trump, siyasete damgasını sadece tweetleriyle değil, derin yapısal etkiler bırakan politikalarıyla da vurdu.

KÖŞE YAZISI | Hazırlayan: Harun ŞAHİN

Bugün ABD enerji sektörü, geçmişteki kısa vadeli kazanımları uğruna yapılan uzun vadeli kayıpların bilançosunu çıkarıyor. Özellikle temiz enerjiye karşı tutumu, çevresel regülasyonların sistematik olarak budanması ve fosil yakıt lobilerine verilen öncelik, Amerika’nın enerji geleceğinde ciddi bir küçülmeye yol açtı.

Peki bu "büyük fatura" neydi ve bugün ne sonuçlar doğuruyor?

Temiz Enerjide Kaybedilen Zaman

Trump yönetimi, 2017-2021 yılları arasında Paris İklim Anlaşması’ndan çekilerek ve Obama döneminin çevreci politikalarını tersine çevirerek, temiz enerji devriminde ABD’yi yavaşlatan bir rota izledi. Güneş ve rüzgâr enerjisi gibi stratejik alanlarda Avrupa ve Çin ilerlerken, Amerika fosil yakıtlara saplandı.

Yenilenebilir enerji alanındaki devlet teşvikleri azaltıldı, çevreci Ar-Ge fonları kesildi ve karbon salımını azaltmayı hedefleyen düzenlemeler ya geri alındı ya da etkisizleştirildi. Bugün ABD, küresel enerji dönüşüm yarışında liderlik pozisyonunu Çin ve Avrupa’ya kaptırmış durumda.

Fosil Yakıta Dayalı Kısa Vadeli Kazançlar

Trump, kömür ve petrol endüstrisinin çıkarlarını koruma adına bazı bölgelerde üretimi artırmış, çevresel etki değerlendirmelerini gevşetmişti. O dönem için enerji bağımsızlığı argümanı, politik olarak etkili görünse de uzun vadede ters tepti.

ABD'deki kömür santrallerinin çoğu, ekonomik ömrünü doldurduğu için kapandı. Petrol üretimi artmış olsa da, fiyatlardaki dalgalanmalar ve küresel yeşil dönüşüm nedeniyle bu yatırımlar orta ve uzun vadede zarar yazmaya başladı.

Bugün ABD enerji piyasasında yatırımcılar temiz enerji projelerine yönelirken, Trump döneminde yapılan fosil yatırımları ‘batık maliyet’ haline geldi.

Endüstride Geride Kalma Riski

Enerji sadece kaynak değil; aynı zamanda sanayi, teknoloji ve ihracat gücüdür. Tesla ve benzeri firmalar, temiz teknolojilerle küresel etki yaratırken, federal politikaların bunları desteklemesi gerekirdi. Oysa Trump yönetimi, otomobil emisyon standartlarını gevşetti ve elektrikli araç üretimini teşvik etmek yerine engelleyici bir tutum takındı.

Bugün Çin, elektrikli araç bataryalarında ve güneş paneli üretiminde dünya lideri. ABD ise bu teknolojilerin büyük kısmını dışarıdan ithal etmek zorunda kalıyor.

Küresel Güç Kaybı ve İtibar Erozyonu

Trump'ın çevresel taahhütlerden çekilmesi, sadece iç politikada değil, dış ilişkilerde de Amerika’nın pozisyonunu zayıflattı. Avrupa Birliği ve diğer müttefik ülkeler, yeşil dönüşümde ABD ile ortaklık kurmakta isteksiz hale geldi. Biden yönetimi Paris Anlaşması’na geri dönse de, güven bunalımı kolay aşılacak gibi görünmüyor.

ABD artık enerji diplomasisinde oyun kurucu değil, çoğu zaman oyun dışı bir aktör konumunda.

Biden Dönemi ve Geç Kalınmış Reformlar

Biden yönetimi, "Inflation Reduction Act" gibi büyük paketlerle temiz enerji yatırımlarını yeniden canlandırsa da, kaybedilen dört yılın telafisi kolay değil. İnovasyon ekosistemi sekteye uğradı, bazı üretim merkezleri Çin’e kaydı ve yatırımcı güveni ancak zamanla yeniden inşa edilebilecek bir şey.

Bugün Amerika’da temiz enerjiye geçiş sürüyor; ama olması gerekenden daha yavaş, daha pahalı ve daha kırılgan.

Geçmişin Politikaları, Geleceğin Riskidir

Trump’ın enerji politikaları, kısa vadede siyasi fayda sağladı; ama uzun vadede Amerika'nın enerji geleceğini küçülttü. Geç kalınmış hamleler, hem çevresel maliyetlere hem de ekonomik kayıplara neden oluyor. ABD, temiz enerji liderliğini yeniden ele almak istiyorsa; sürdürülebilirlik, bilim ve teknolojiyi temel alan bir stratejiye sıkı sıkıya sarılmak zorunda.

Aksi takdirde “Amerika’yı tekrar büyük yapma” iddiası, fosil yakıt dumanı içinde silinip gidecek.

Nitekim bu yazı, 2025 itibarıyla ABD enerji politikalarının jeopolitik ve ekonomik etkilerini apaçık analiz etmektedir.

.

Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı Verileri, BM Raporları, Uluslararası Ajans Analizleri