Vatanın dört bir yanında, karla kaplı dağlarda, sınır boylarında, üs bölgelerinde…

Sabahın ilk ışığıyla birlikte sessizce ayağa kalkıp görev yerine koşan bir kesim var: Astsubaylar.

Kimi radar başında gökyüzünü tarar, kimi tankın içinde sınırı korur, kimi nöbet kulesinde uykusuz bir geceyi sabaha taşır.

Onlar, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin omurgası, ordunun nabzı ve sahadaki asli gücüdür.

Ancak ne yazık ki bu kutsal görevin ardında, yıllardır duyulmayan bir ses, görülmeyen bir gerçek yatıyor:

Adaletsizlik, statü farkları ve geleceği belirsiz bir sistemin içinde sıkışmış bir meslek onuru.

Sistemin Görmezden Geldiği Gerçek: Astsubayların Sessiz Çığlığı

Astsubaylık; bilgi, disiplin, liderlik ve cesaretin harmanlandığı bir görevdir.

Ne tam anlamıyla “yönetici” olarak görülür, ne de sıradan bir uygulayıcı…

Oysa onlar, subay ile er arasında kurulan en sağlam köprüdür.

Ama yıllardır süregelen sistem, bu köprüyü güçlendirmek yerine, ağırlaştıran farklarla örüyor.

Özlük Hakları: Eşit Görev, Farklı Değer

Astsubaylar, subaylarla aynı riskleri göze alır, aynı görevi yapar, aynı sahada canını ortaya koyar.

Fakat maaş, lojman, izin, sicil ve özlük haklarında hâlâ derin bir uçurum vardır.

Üniforma aynı, görev aynı, risk aynı…

Ama haklar, saygı ve değer aynı değil.

Tek taraflı sicil sistemi, yıllardır astsubayların önündeki en büyük engellerden biridir.

Bir üst amirin insafına bağlı terfiler, nice liyakatli personelin hakkını gölgede bırakıyor.

Kıdem ve Terfi: Bitmeyen Bir Sabır Sınavı

TSK’da astsubaylık, bir meslekten çok, sabrın adıdır.

Rütbeler arasında geçişler sınırlı, subaylığa geçiş neredeyse imkânsız.

Yıllar geçer, görevler biter, takdirler gelir… ama “rütbe” aynı kalır.

Otuz yıllık hizmetin sonunda bile birçok astsubay hâlâ Kıdemli Başçavuş rütbesinde emekli olur.

Bu durum, sadece terfi değil, adalet duygusunu da aşındırıyor.

Bir ülkenin ordusunda görev yapan personel, “tavan rütbeye takılma” korkusuyla değil, gelecek umuduyla çalışmalıdır.

Yaş, Emeklilik ve Gelecek Belirsizliği

Birçok astsubay, daha 50 yaşına gelmeden “yaş haddinden” emekliye sevk ediliyor.

Oysa hâlâ dinç, hâlâ çalışabilir, hâlâ üretken…

Ama sistem “senin görevin bitti” diyor.

Emekli maaşları ise, verilen emekle kıyaslandığında bir adaletsizlik sembolü hâline geliyor.

Vatan için ömrünü vermiş birine, yaşamının son döneminde “asgari bir geçim” sunmak, bu ülkenin ruhuna yakışmıyor.

Eğitim ve Statü: Değişen Çağa Uymayan Tanımlar

Bugünün astsubayları, artık üniversite mezunu, hatta yüksek lisans yapmış, yabancı dil bilen, teknolojiyi kullanan modern askerler.

Ama sistem hâlâ onları “meslek yüksekokulu mezunu” olarak sınıflandırıyor.

Liyakat, eğitim ve başarı ölçülmüyor; statü, geçmişin kalıplarına hapsediliyor.

Bu tablo, çağın ordusuna yakışmıyor.

Bir Üniformanın Ağırlığı

Astsubay olmak, yalnızca bir görev değil, bir fedakârlık yeminidir.

Her gün ailesinden, çocuğundan, huzurundan bir parçayı geride bırakır.

Kimi sınırda nöbetteyken bebeğinin ilk adımlarını göremez; kimi üs bölgesinde aylarca bir “merhaba”yı bile duyamaz.

Ve yıllar sonra, o kahramanlardan biri şöyle der:

“Ben vatanıma ömrümü verdim… Ama vatan bana emeklilikte asgari yaşam sundu.”

Bu cümle, aslında tüm sistemin sessiz ama sarsıcı özeti…

Çözüm Var.

Sorunların çözümü karmaşık değil.

Yeter ki devlet, ordu içindeki adaleti bir lütuf değil, bir gereklilik olarak görsün.

Çünkü ordu, en güçlü halkasına ne kadar değer verirse, o kadar güçlü kalır.

Astsubaylar, görev bazında subaylarla eşit haklara sahip olmalıdır.

Aynı sorumluluğu taşıyan bir personel, aynı haklara da sahip olmalıdır.

Bu sadece maaş değil; onur, saygı ve adalet meselesidir.

Sicil sistemi çift yönlü olmalı, sadece üst değil, ast da değerlendirebilmelidir.

Liyakat esaslı terfi sistemiyle, başarılı astsubayların önü açılmalı,

belirli eğitim koşullarını sağlayanlara subaylığa geçiş imkânı tanınmalıdır.

50 yaşında emekliye ayrılan personel için kamuya geçiş hakkı sağlanmalı.

Emekli maaşları, görevdeki risk ve sorumluluk oranına göre yeniden düzenlenmelidir.

Unutmayalım, vatanı koruyan eller, emeklilikte unutulmamalıdır.

Astsubay meslek yüksekokulları, yükseköğretim kurumlarıyla eşdeğer sayılmalı,

lisans ve yüksek lisans mezunlarına uygun rütbe ilerleme imkanları sunulmalıdır.

Eğitimli personel, ordunun geleceğini aydınlatır.

Bu ülkenin tüm askerî personeline, hizmet süresine göre bir Vefa Yasası çıkarılmalıdır.

Görev süresince ve sonrasında sağlık, barınma, çocuk eğitimi ve sosyal destek konularında devlet güvencesi sağlanmalıdır.

Çünkü vefa, güçlü bir ordunun vicdan zırhıdır.

Artık Bu Sessiz Kahramanların Sesi Duyulmalı, Hak Ettikleri Değer Verilmelidir

Astsubaylar…

Unvanları küçük, sorumlulukları büyük;

görünürlükleri az, fedakârlıkları sonsuz…

Onların hikâyesi, bir meslek grubunun değil, adalet arayışının hikâyesidir.

Bugün biz, ülkemizde güven içinde yaşıyorsak, o güvenin bedelini ödeyenlerin alın terini görmezden gelemeyiz.

“Gerçek vefa, törende değil; düzenlemelerde gösterilir.”

Çünkü adalet, en güçlü ordunun bile en temel silahıdır.

*Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.*