Okyanus…
Yüzeyde dingin, bazen hırçın; ama her zaman insanı büyüleyen bir sır. Fakat denizin asıl hikâyesi, gözden kaybolan o karanlık tabakalarda yazılır. İşte tam da bu nedenle, denizaltılar ve fırkateynler, modern dünyanın görünmez ama belirleyici aktörleri olarak sessizce görev yapar. Ve bu aktörlerin en büyük güçleri, artık çelik gövdeleri değil, gördükleri ve duyduklarıdır.
Bugün size tam da bu “görme ve duyma” devriminden bahsetmek istiyorum:
Elektrooptik sistemler ve sonar teknolojileri.
Işığın Görmediği Yeri Görmek: Elektro optik Mucizesi
Fırkateynlerin baş tarafında ya da denizaltıların kulelerinde yer alan o küçük ama kudretli sensörler…
Onlar, modern savaş gemilerinin gözü.
Termal kameralar, lazer mesafe ölçerler, kızılötesi görüş sistemleri, gündüz kameraları—hepsi tek bir amaca hizmet ediyor:
“Denizin karanlık yüzünü aydınlatmak.”
Bir zamanlar radarın göremediği ya da görse bile tam tanımlayamadığı hedefler, bugün elektrooptik sistemlerin önünde adeta tüm sırlarını döküyor.
Bir motorun ısısı, bir pervanenin titreşimi, ufukta beliren siluetin en küçük detayı… Hepsi artık görünür.
Modern deniz platformları için elektrooptik sistemler artık sadece bir “ek seçenek” değil;
hayatta kalmanın ilk şartı.
Sonar: Sessizliğin İçindeki Sesleri Ayıklayan Büyük Usta
Sonar, deniz harp teknolojilerinin “bilge ihtiyarı”dır.
Gürültüyle değil, sessizlikle çalışır.
Denizaltıların en büyük avantajı görünmez olmalarıdır; ancak onları diğerlerinden ayıran asıl yetenek, etraflarını “duyabilmeleridir”.
Bir balığın yön değiştirme sesi, bir gemi pervanesinin milisaniyelik ritmi, bir deniz tabanı yankısı…
Hepsi sonar için birer cümledir.
Ve sonar, bu cümlelerden romanlar yazabilir.
Bugün fırkateynler, geleneksel gövde sonarıyla yetinmiyor; çekili sonar dizileri, değişken derinlik sonarı, pasif/aktif karma yöntemler…
Her biri denizaltıların sessiz adımlarını yakalamak için tasarlanmış sofistike birer araç.
Denizin altında “ben buradayım” demek zaten ölümcül bir lükstür.
Sonar, işte o lüksü kimsenin yaşamasına izin vermez.
Neden Bütün Bu Teknoloji?
Çünkü deniz, iki gerçeği hiç değiştirmez:
Gören kazanır.
Duyan yaşar.
Bugünün donanmaları için elektrooptik ve sonar sistemleri, artık sadece taktik değil, stratejik birer zorunluluk hâline geldi.
Kıyı sularında devriye gezen bir fırkateyn de olsa, okyanusun bin metre altında sessizce ilerleyen bir denizaltı da olsa, her biri tehditleri saniyelerle ölçülen bir evrende var olur.
Ve bu evrende üstünlük, çelik yığınlarında değil;
algılayan, çözümleyen, takip eden sensörlerde yatar.
Denizin Geleceği Sensörlerde
Bugün dünyada savunma teknolojilerinin yarıştığı en önemli alanlardan biri, deniz platformlarının “görme ve duyma” kabiliyetleridir.
Elektrooptik sistemler ile sonarlar artık sadece donanmanın bir parçası değil;
yeni deniz harbinin kalbi.
Belki bizler yüzeydeki dalgaların sesini duyarız ama derinlerde bambaşka bir senfoni çalıyor.
O senfoni, geleceğin deniz savaşlarının kaderini belirliyor.
Ve o kader, artık sensörlerin gücüne yazılıyor.
*Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.*