Türkiye’de devlet hastanelerinin acil servisleri artık bir sağlık biriminden çok, çökmüş bir sistemin çığlık attığı alanlara dönüşmüş durumda. Bugün acil servislerin kapısından içeri giren her vatandaş, aslında sağlık politikalarının yıllardır birikmiş sorunlarını birebir yaşıyor. “Acil” kavramı tamamen anlamını yitirmiş, acil servisler adeta genel başvuru bürosuna çevrilmiş durumda. Randevu bulamayan vatandaş acile akıyor, reçete yazdırmak için acile gidiliyor, basit bir muayene için bile aciller mecburi durak haline gelmiş. Bu tablo, yönetilemeyen bir sağlık sisteminin en görünür, en acı yüzüdür.

İktidar yıllardır sağlıkta reform yaptığını iddia ediyor; reklamları, sloganları, açılış törenlerini izliyoruz teşekkür ederiz. Türkiye’nin hizmetine sunulmuş her yapı için minnetarız.

Fakat insan sağlığını iyileştirmek için otel konseptinde yapılan devasa yapılar kadar içerisinde yeteri kadar doktor, sağlık çalışanı ve bu sağlık sistemini doğru bir şekilde yönetecek sisteme de ihtiyaç var.

Gerçek hayat, taşan acil koridorlarında yaşanıyor. Bir doktorun sabaha kadar yüzlerce hastayla boğuştuğu, hemşirenin nefes almaya vakit bulamadığı, güvenlik görevlisinin, tansiyonu düşen hastadan çok, kavga eden kalabalığı yetiştirmeye çalıştığı acı bir sahne… Bu mudur başarı? Bu mudur övünülen sağlık devrimi?

Acil servislerde yaşanan kaos, aslında buzdağının sadece görünen kısmı. Randevu sisteminin çökmüş olmasının faturasını acil servisler ödüyor. Polikliniklerde erişilebilir hizmet kalmadığı için vatandaş doğal olarak acile yöneliyor. Çünkü çaresiz bırakılıyor. Çünkü başvurabileceği başka bir kapı kalmamış. Ama bu yönlendirme, acil birimlerini felç ediyor; gerçekten hayati riski olan vatandaşların kaderi birkaç saatlik beklemelere teslim ediliyor. İşte tehlike burada başlıyor: Bu sistem artık ne vatandaşını koruyabiliyor ne de çalışanını ayakta tutabiliyor.

Sağlık çalışanlarımız büyük bir sabırla, büyük bir özveriyle çöküşün altında kalmamak için direniyor. Ancak insan dayanır da sistem dayanmaz. Bugün acilde çalışan her doktorun gözünde aynı yorgunluk, her hemşirenin omuzunda aynı yük var. Ve bu yük, yanlış politikaların sonucudur. Sorumlusu; yıllardır sorunları görmezden gelen, günü kurtarmaya odaklı sağlık yönetimidir.

Nasıl Çözülür;

Türkiye’nin ihtiyacı, siyasi geleceği kurtarmadan ziyade, köklü ve cesur bir sağlık vizyonudur. Acillerin asli görevine dönmesi için poliklinik hizmetlerinin güçlendirilmesi, randevu sisteminin düzeltilmesi ve bunun en acil çözümlerinin başında aile hekimliğine önem verilerek genişletilmesi, sağlık personeli sayısının artırılması gerekmektedir. Aksi halde acil servislerde yaşanan bu kaos, yarın çok daha büyük bir sağlık krizine dönüşecektir.

Acil servis koridorları bugün hastaya değil, kavgalara müdahale edilen alanlar haline gelmiştir.

Bugün yaşanan tabloyu artık kimse makyajlayamaz. Büyük hastanelerin acil servisinde çalışan güveliklerin zamanı, hasta yakını kavgalarını ayırmakla geçiyor. Doktorlarımız tehlikede, çalışanlar tehlikede. Acil servisler alarm veriyor, sağlık çalışanları alarm veriyor, vatandaş alarm veriyor. Bu alarmları duymayan tek şey ise yönetimin kulakları… Eğer derhal harekete geçilmezse, bu sistem hep birlikte çökecek ve bedelini 85 milyon vatandaş ödeyecektir.

*Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.*