Bir kıtanın kalbiyle bir süper gücün nabzı aynı ritimde atabilir mi?
Afrika’nın dev ülkesi Nijerya ile Amerika Birleşik Devletleri’nin hikâyesi, tam da bu sorunun cevabını içinde barındırıyor. Bu ilişki; petrolün kokusu, dinin sesi, güvenliğin gölgesi ve diplomasinin sahnesiyle örülmüş çok katmanlı bir anlatı.
Bugün “Amerika ve Nijerya” dediğimizde, sadece iki ülkeyi değil, iki dünya görüşünü de konuşuyoruz: biri küresel liderlik iddiasıyla hareket eden süper güç, diğeri Afrika’nın kaderini değiştirme potansiyeline sahip yükselen bir dev.
Nijerya: Afrika’nın dev uyanışı
Afrika kıtasında 230 milyonu aşkın nüfusuyla Nijerya, sadece bir ülke değil; bir ritim, bir enerji, bir potansiyel manifestosu.
Petrol, doğal gaz, altın, lityum, kakao… ama hepsinden önemlisi: insan kaynağı.
Nijerya’nın genç nüfusu, teknoloji ve girişimcilik alanında adeta kıta için bir “gelecek laboratuvarı”. Lagos sokaklarında bir yanda Afrobeat’in sesi yükseliyor, diğer yanda start-up merkezlerinde yapay zekâ projeleri doğuyor.
Ve Amerika bu tabloyu çok iyi okuyor: Çünkü geleceğin ekonomik ağı Afrika’dan geçecek.
Amerika: Süper gücün yeni hesapları
Amerika Birleşik Devletleri’nin Afrika politikası her zaman “çıkar” merkezlidir, ama çıkarlarını maskelerken kullandığı dil zaman zaman değişmiştir.
Bir dönem “yardım” söylemiyle geldi.
Bir dönem “demokrasi” kılıfıyla.
Şimdi ise “güvenlik” bahanesiyle.
Bugün Washington’un Nijerya’ya ilgisinin üç ana nedeni var:
Enerji güvenliği: Nijerya, Afrika’nın en büyük petrol üreticilerinden biri. Küresel enerji dalgalanmaları içinde ABD’nin bu kaynağa uzak durması mümkün değil.
Terörle mücadele: Boko Haram ve IŞİD bağlantılı grupların Afrika’da güçlenmesi, Amerika’nın “terörle savaş” stratejisini yeniden Nijerya’ya çevirdi.
Çin’in etkisi: Çin, Afrika’da yollar, limanlar ve enerji altyapıları kurarken Amerika artık seyirci kalamıyor. Nijerya, bu rekabetin “Afrika merkez üssü”.
Dini kart: İnsani mi, politik mi?
Donald Trump döneminde başlayan “Nijerya’da Hristiyanlar öldürülüyor” söylemi, ilk bakışta insani bir hassasiyet gibi görünüyordu.
Ama derine inildiğinde, bu söylem aslında Amerikan iç politikasına yönelikti.
Trump, muhafazakâr Hristiyan seçmenine “dünyadaki Hristiyanları koruyan lider” imajını verirken, aynı zamanda Nijerya’yı dini gerekçelerle baskı altına almaya çalıştı.
Oysa Nijerya’da yaşanan çatışmaların çoğu dinle değil, toprakla, yoksullukla, etnik rekabetle ilgiliydi.
Amerika’nın “dini özgürlük” söylemini dış politika aracına dönüştürmesi, Afrika halklarının gözünde samimiyetini zedeledi.
Nijerya’nın cevabı: “Egemenliğimiz bizimdir”
Nijerya hükümeti, Amerika’nın zaman zaman yönelttiği “askeri müdahale” tehditlerine karşı soğukkanlı bir ama sert bir duruş sergiliyor.
“Biz yardıma açığız, ama kimse bize nasıl yaşayacağımızı dikte edemez.”
Bu cümle, sadece bir diplomatik savunma değil; Afrika’nın yeni özgüveninin manifestosu.
Artık Afrika ülkeleri, “yardım” adı altında gelen her teklifin arkasındaki niyetleri daha net görebiliyor. Nijerya da bu farkındalığın en güçlü temsilcilerinden biri.
Amerika-Nijerya ilişkilerinin geleceği: Gerilim mi, ortaklık mı?
Bugün iki ülke arasındaki ilişki “denge” çizgisinde duruyor.
Bir yanda ticari bağlar, askeri iş birlikleri, enerji anlaşmaları…
Diğer yanda kültürel farklılıklar, bağımsızlık vurgusu ve diplomatik gerginlikler.
Ama geleceğe dair bir gerçek var: Ne Amerika Nijerya’yı görmezden gelebilir, ne de Nijerya Amerika’yı.
Yeni dünya düzeni artık Atlantik’in iki yakasından değil, Afrika’nın ortasından şekilleniyor.
Washington bunu biliyor, Abuja da farkında.
Asıl mesele, bu farkındalığın karşılıklı saygı içinde bir stratejik ortaklığa mı, yoksa çıkar savaşına mı dönüşeceği.
Yeni çağın adresi Afrika
Bugün Amerika’nın Nijerya’ya bakışı, aslında insanlığın Afrika’ya bakışının bir aynası.
Afrika’yı “yardım edilmesi gereken yer” olarak değil, geleceğin üretim merkezi olarak görebilen her ülke, yarının dünyasında söz sahibi olacak.
Nijerya ise o geleceğin kapısını aralayan anahtar ülke.
Petrolün ötesinde, teknolojide, kültürde, diplomaside…
Ve Amerika bu hikâyenin dışında kalmak istemiyor.
Ama unutmaması gereken bir gerçek var:
Afrika artık kimsenin arka bahçesi değil.
O kıta, artık kendi hikâyesini kendi diliyle yazıyor.
Sonuç olarak: Amerika ve Nijerya’nın ilişkisi, bir “güç oyunu” olmaktan çıkıp “saygı ve ortaklık” zeminine taşınmadıkça, bu hikâyede hep bir eksik kalacak.
Çünkü çağ değişti, Afrika uyandı — ve artık herkes o uyanışın ritmine ayak uydurmak zorunda.
Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı Verileri, BM Raporları, Uluslararası Ajans Analizleri
*Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.*