Türkiye'nin savunma sanayiinde yıllardır adım adım inşa ettiği stratejik kapasite, artık sadece bölgesel değil, küresel düzeyde sonuç doğuran bir jeopolitik güç çarpanına dönüşmüş durumda. Bu dönüşümün en somut örneklerinden biri, Milli Savunma Bakanlığına bağlı ASFAT tarafından inşa edilen TCG Akhisar’ın Romanya Deniz Kuvvetleri’ne başarıyla ihraç edilmesiyle ortaya çıktı. Türkiye ilk kez bir NATO ve Avrupa Birliği üyesi ülkeye savaş gemisi satışı gerçekleştirdi.

ASFAT tarafından yapılan açıklamada, Akhisar’ın ihracatının iki ülke arasındaki askeri iş birliğini yeni bir seviyeye taşıdığı belirtilirken, Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün’ün “Bu başarı, Türkiye'nin deniz platformlarında ulaştığı seviyenin ve savunma sanayimizin küresel rekabet gücünün güçlü bir tezahürüdür” sözleri, aslında Ankara’nın uzun vadeli vizyonunun bugün nasıl ete kemiğe büründüğünü açıkça ortaya koyuyor.

Bu önemli eşik, yalnızca Türk mühendislik kabiliyetinin ulaştığı noktayı gözler önüne sermiyor. Bir ittifakın iki ülkesinin birbiri ile savaş gemisi ticareti yapması, bölgesel güven ve işbirliğinin güçlendiğini de gösteriyor. Türkiye’nin ittifak içindeki rolünü, güvenilirliğini ve teknolojik yetkinliğinin yeniden tanımlanması, Türkiye’nin NATO içinde askeri üretim zincirine artık pasif bir bileşen değil, aktif bir mimar olarak katıldığının da bir kanıtı.

Türkiye’nin uluslararası alandaki her başarsında olduğu gibi bu durum da yanı başındaki komşusu Yunanistan’ı oldukça rahatsız etti. Enikos’ta yayımlanan Christos Mazanitis imzalı analiz, Türk savunma sanayisinin “yavaş ama emin adımlarla geleneksel oyuncuların yerini aldığı” ifadelerine yer veriyor. Yunanistan’ın kabullenemediği gerçek şu ki, bugün MİLGEM ailesinden gemiler Pakistan’dan Ukrayna’ya, Malezya’dan Endonezya’ya uzanan geniş bir coğrafyada görev yapıyor ve şimdi de Romanya ile birlikte bu liste, NATO standardında bir kalite onayı daha kazanmış oldu.

Türkiye’nin AB’nin SAFE projesine katılımının gündemde olduğu bu dönemde, TCG Akhisar’ın Romanya’ya satışı, Avrupa güvenlik mimarisinde giderek kritikleşen güvenlik konusuna stratejik bir katkıdır. Romanya, Karadeniz’in en kırılgan dönemlerinden birini yaşadığı bu süreçte NATO’nun ileri savunma hattını oluşturan kilit ülkelerden biri, üstelik NATO bünyesinde ABD, bunu çok önceden fark etti. Bu kapsamda NATO’nun Avrupa’daki en büyük üssünün Romanya’da inşa ediliyor olması tesadüf değildir. Washington da Brüksel de, Rusya’nın Karadeniz’de artan agresif kapasitesinin ancak güçlü bir Türkiye+Karadeniz ekseniyle dengelenebileceğinin farkında.

Bu durum, evvelsi gün NATO Dışişleri Bakanları toplantısında Mark Rutte’nin Rusya’ya yönelik yaptığı açıklamalarda da açıkça hissediliyordu. Rutte, Moskova'nın giderek daha öngörülemez bir çizgiye kaydığını belirtirken, ittifakın 2026 yılındaki zirvesinin Ankara'da yapılacağını vurgulayarak Türkiye'nin önemine bir kez daha değindi.

Türkiye’nin bu süreçte yalnızca üretici değil, aynı zamanda sahada doğrudan risklerle karşı karşıya kalan bir aktör olduğunu da unutmamak gerekiyor. Son zamanlarda Türk ticari gemilerinin Karadeniz’de maruz kaldığı saldırılar, bölgenin ne kadar hızla militarize olduğunu gösteriyor.

Dolayısıyla Türkiye’nin deniz güvenliğine yaptığı her katkı, ister kendi filosunu modernize ederek ister müttefiklerinin kapasitesini artırarak olsun, doğrudan ulusal güvenlik boyutu taşımaktadır.

Akhisar’ın Romanya envanterine dahil olması, Karadeniz’deki bu kırılgan güvenlik ortamında ittifak dayanıklılığını artıran srtatejik öneme haiz bir gelişmedir. Bu gemi yalnızca Romanya’ya değil, Karadeniz güvenliğine, dolayısıyla Türkiye’nin lojistik hatlarına ve enerji koridorlarına da hizmet edecektir. Türkiye’nin NATO içinde yükselen konumunun, Karadeniz’deki belirleyici rolünün, savunma sanayindeki teknolojik sıçramasının ve uluslararası güvenlik mimarisine entegre olma kapasitesinin gün geçtikçe hissedilir olduğunu görüyoruz. Bugün Türk savunma sanayisi artık yalnızca silah sistemleri satan bir yapı değil; ittifakların yönünü, uluslararası dengeleri ve kriz dönemlerinde ülkelerin stratejik tercihlerinin şekillenmesini etkileyen bir güç üreticisine dönüşmüş gurur verici bir konumdadır.