Tekirdağ’da barajlar neredeyse tamamen boşaldı. Haziran ve Temmuz aylarında bölgeye düşen yağış miktarı %90’ın üzerinde azaldı. Bazı köylerde haftalarca musluklardan su akmıyor. Kimi vatandaşlar duş alamıyor, kimi üreticiler tarlasına su veremiyor. Kuraklık artık yalnızca çiftçilerin değil, şehirdeki herkesin kapısını çalan bir gerçeklik.

Su krizinin gölgesinde kalan Tekirdağ, aslında Türkiye'nin karşı karşıya olduğu daha büyük bir sorunun sembolü: değişen iklim dengeleri, düzensiz hava olayları ve bütüncül su yönetimi eksikliği.

Doğa Dönüşüyor, Çözüm Modelleri Dönüşmüyor

Kuraklık elbette yeni bir şey değil. Ancak bu kez durum farklı: hava olayları yalnızca mevsimlerin değil, yaşam koşullarının da dengesini bozuyor. Tekirdağ’da yaşanan tablo, yerel bir kuraklıktan ziyade, iklim krizinin kapımıza kadar geldiğinin bir göstergesi.

Su2

Yetkililer geçici çözümler sunuyor: kuyular açılıyor, vanalar kapatılıyor, su pompaları yerleştiriliyor. Ama bu önlemler, geleceğe dönük bir yol haritası sunmuyor. Oysa mesele artık sadece "su kesintisi" değil, yaşamsal bir dönüşüm ihtiyacı.

Beklentiler Artıyor Ve Sistem Bu Sesi Duymalı

Kamuoyunun uyarılmazsa, su krizinin etkileri belirginleşmeye başladıktan sonra gerçekleşti. Su tasarrufuna dair çağrılar da çoğu bölgede ancak kısıtlamaların başlamasıyla birlikte duyuruldu. Çiftçiler, sulama planlaması ve destek eksikliği nedeniyle üretimde ciddi belirsizlikler yaşıyor. Şehirdeki haneler ise, günlük hijyen ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak düzeyde su yetersizliğiyle karşı karşıya kalıyor.

Tüm bu sorulara net yanıtlar vermek kolay değil. Ancak şurası açık: Türkiye’nin yalnızca suyu değil, suya dair güveni de azalmaya başladı. Bu güvenin yeniden tesis edilmesi için sadece teknik değil, aynı zamanda sosyal, kültürel ve politik bir dönüşüme ihtiyaç var.

Tekirdağ ile Sınırlı Değil, Türkiye Genelini Etkiliyor

Kuraklık yalnızca Tekirdağ’ı değil; Trakya’yı, Marmara’yı, hatta tüm Türkiye’yi etkileyebilecek zincirleme bir sürecin ilk halkası olabilir. Tarımdaki aksama doğrudan gıda arzını etkiler; sanayideki kesinti ise ekonominin geneline yansır. Ve en önemlisi: susuzluk yayılırsa, toplumsal huzur da bundan payını alır.

Türkiye su zengini bir ülke değil. Ama hala yönetilebilir bir dengeye sahibiz. Bu da ancak bugünden alınacak akıllı ve kalıcı kararlarla mümkün.

Su, Artık Toplumsal Bir Sorumluluk

Su artık yalnızca bir doğa kaynağı değil; insanlığın bu yüzyılda vereceği en büyük sınavın adı. Tekirdağ bu sınavı erken yaşamış olabilir. Ama diğer şehirlerin de zamanı yaklaşıyor.

Unutmayalım:
Suyu yönetemeyen, geleceği yönetemez.
Ve suyu biriktirmek değil, onu sürdürebilir biçimde yönetmek; gelişmiş bir toplumun gerçek ölçüsüdür.

Su1-1